Kandırılmak
Şebnem Nur; Açılana kadar da güvenini, güvenliğini, yıllarını, mahremini, yahut parasını; ya da bunlardan birkaçını kaybeder.
Birden mevzuya girecek kadar özgüven sahibiydi.
Konuşması, eli, yüzü, fiziği…
Her şeyi dört dörtlüktü.
Özellikle de pek çok insanın olmaya can atacağı,
Bir mesleğinde sahibiydi.
İşi gereği çok yoğundu, çoğunlukla seyahatlerde.
Bu sebeple o istediğinde, müsait olduğunda konuşuyorduk.
Zaman zaman ortamın fotoğraflarını paylaşırdı ama
Kendinin fiziken orada olduğunu atmazdı.
Yahut çok güzel manzaranın olduğu yerdeyken,
Görüntülü açıp da; bana o manzarayı izlettirmezdi.
Dün attığın fotoda sinek kaydı traşlı iken;
Bugünkünde bir haftalık sakalı vardı.
İnsan çoğunlukla inanmak ister. Hele de işin içine gönlünü koyduysan; mantık biraz daha devredışı kalır. Gözünün önünde duran mantık hatalarına kendince açıklamalar getirmeye çalışır. Ama er yada geç ”gözü açılır.”
Açılana kadar da güvenini, güvenliğini, yıllarını, mahremini, yahut parasını; ya da bunlardan birkaçını kaybeder.
İnsan beyni; bir durumda mantıksızlık sezinlediğinde bunu algılar ve istemsizce bunu sorgular. Bir mantık çerçevesine oturtmaya çalışır. Ama duygular, korkular, zaaflar devreye girdiğinde bu muhakeme blokaja uğrar. Gözün açılması zaman alır. Peki ya; göz görmeye görmeye bir “kandırıkçılığın” içindeysek:
-Fotoğraflarını gördüm, videolarını gördüm, iş yerini de takip ediyor… İyi de, iş üzerinde gördün mü, fotoğraflarda, videolarda bir mantıksızlık sezdin mi, zaman-mekan örüntüsü, saçının uzunluğu, varsa sakal tıraşı…
-Bunca zamandır tanıyorum… Bir insanı tanımak çok uzun bir zaman alır. İnsan yeri gelir, kendisini dahi tanıyamaz yaptığı bir hareket karşısında. Uzun zamandır iletişimde bulunduğumuz bir kimseye olan aşinalığımızı, tanıma zannederek boş ve zararlı bir “güvenme” moduna giriyoruz.
-Karşımda, fiziksel temastayız, gözümün önünde. İnsanlar ağaç değildir. Yer değiştirebilme yetenekleri vardır. Sizden, istediği şeyi aldıktan sonra “sırra kadem” basabilirler.
-Konuşma ve eylemde tutarsızlıklar. Saat 3:00’te uçağı olan biri; saat 2:00’de piknikte olduğunu paylaşmaz mesela.
Örnekler çoğaltılabilir elbet. Peki ya bu duruma nasıl düşünmekteyiz?
-Gerçek olamayacak kadar muhteşem, sevecen, dürüst, alçakgönüllü, vaatkar…
-Yalnız, çaresiz, sıkışmış bir dönemde zaaflarımızın peşinden gitme dürtümüz.
-Buldum da kaybetmeyeyim moduna girerek hakikatleri görmezden gelmek.
-Konumunuzla, eğitiminizle, yaşınızla pek de örtüşmeyen birinden yakınlık görmek.
-Daha tanışalı çok yeni iken, sizi göklere çıkartıyor oluşu.
Sevilme isteği doğamızda var. Yeri geliyor, bizden haberi dahi olmayan birinin çektiği bir ‘içerik’ videoyu yahut söylediği bir şarkıyı kendimize ithaf edilmiş sanıyoruz. Sevilmek güvende olduğumuzu hissettiriyor. Sevildiğimize inandığımızda güvenimiz artıyor.
Ama kimi zaman da karşımızda masumane bir sevgi bulunmuyor işte. Bizdeki başka şeylerin peşine düşmeye, bize zarar vermeye çalışıyorlar.
Yapacağımız şey, peşinen güvenmemek, hemen tüm sırlarımızı açmamak ve mantık hatalarına karşı gözümüzü açık tutmaktır.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları