Atatürk gibi mutlu olmak
Sinan Meydan; Atatürk, bize en zor koşullarda bile umutsuz olmamayı öğretmiştir. En zor koşullarda bile kurtuluşun mümkün olabileceğini, kendi ifadesiyle “Türk ufuklarından bir gün mutlaka bir güneşin doğacağını” göstermiştir.
“Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız, çalışacağız, memleketi kurtaracağız…” (Atatürk)
Kaybettiğinde değil, umudunu yitirip vazgeçtiğinde yenilirsin. Her ne olursa olsun asla umutsuz olmamalısın. Hele de ilham kaynağın Mustafa Kemal Atatürk ise zaten umutsuz olamazsın.
Türk Bağımsızlık Savaşı’nın önderi ve Cumhuriyet Devrimi’nin mimarı Mustafa Kemal Atatürk, en zor koşullarda –I. Dünya Savaşı kaybedilirken, devlet yıkılırken, ülke işgal edilirken, hükümet ve padişah düşmanla işbirliği yaparken, hakkında yakalama kararı, boynunda idam fermanı varken, üstüne Halife Ordusu gönderilmişken, ülke iç isyanlarla sarsılırken, her yerde ihanet kol gezerken, insanlar yoklukla, yoksullukla, hastalıkla ve cehaletle pençeleşirken, ordunun elinde silah ve cephane, askerin ayağında çarık, üstüne üniforma, kasada 5 kuruş para yokken- bile umutsuzluğa kapılmadı.
Umudun fotoğrafı
Tarih 24 Mayıs 1918: 1911-1918 arasında tam 7 yıldır savaşan; Balkan bozgununu, Sarıkamış felaketini, Kanal hezimetini yaşamış, Yemen’den Galiçya’ya yüz binlerce kilometre kareyi çocuklarının kanlarıyla sulamış, varını yoğunu kaybetmiş, yoksul, yorgun, hastalıklı, eğitimsiz ve çaresiz bir halk, büyük bir endişeyle I. Dünya Savaşı’nın sonucunu beklemektedir. Osmanlı Devleti parçalanmak ve yıkılmak üzeredir.
1. Dünya Savaşı’nda cepheden cepheye koşan “Anafartalar Kahramanı” Mustafa Kemal Paşa, o sırada İstanbul’dadır. 24 Mart 1918’de Ruşen Eşref (Ünaydın), Mustafa Kemal Paşa ile Çanakkale Savaşları hakkında birkaç gün sürecek uzun bir röportaj yapmıştır. (Röportaj aynı yıl Yeni Mecmua’da “Mustafa Kemal ile Mülakat” başlığıyla yayımlanacaktır). İşte bu röportajdan tam 2 ay sonra, 24 Mayıs 1918’de, Mustafa Kemal Paşa, gazeteci Ruşen Eşref Bey’e imzalayıp verdiği bir fotoğrafının kenarına aynen şunları yazmıştır:
“Her şeye rağmen muhakkak bir nura (aydınlığa) doğru yürümekteyiz. Bende bu imanı yaşatan kuvvet, yalnız aziz memleket ve milletim hakkındaki payansız muhabbetim (sonsuz sevgim) değil, bugünün karanlıkları, ahlaksızlıkları, şarlatanlıkları içinde sırf vatan ve hakikat aşkıyla ziya (ışık) serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik görmemdir…” (Ruşen Eşref Ünaydın, Atatürk’ü Özleyiş, I, Kasım 1998, s. 5-6.)
O sırada Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasına daha 1 yıl, TBMM’yi toplamasına 2 yıl, Sakarya’da düşmanı durdurmasına 3 yıl, Büyük Taarruz’u kazanmasına 4 yıl vardır.
Yokluğun, yoksulluğun, geri kalmışlığın kol gezdiği yıkıcı bir savaş ortamında, yeni büyük felaketlere gebe çok umutsuz günlerde Mustafa Kemal yine de umudunu kaybetmemiş; “Her şeye rağmen” kesinlikle “bir aydınlığa doğru yürümekteyiz” demiştir. Ancak bu öylesine boş bir umut değildir; Mustafa Kemal’in umudunun iki önemli dayanağı vardır:
1- “Memlekete ve millete sonsuz sevgisi”
2- “Vatan ve gerçek aşkıyla” hareket eden “bir gençlik” görmesi…
Mustafa Kemal, daha sonra 1919’da Sivas’ta, Mazhar Müfit Kansu’ya da “Bütün ümidim gençliktedir” diyecektir. (Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, II. Cilt, Ankara, 1997, s. 472) Daha sonra da 1927’de okuyacağı Nutuk’u “Genliğe Hitabe” ile bitirerek Türkiye Cumhuriyeti’ni gençlere emanet edecektir.
Mustafa Kemal’in (Atatürk), 24 Mayıs 1918’de Ruşen Eşref’e (Ünaydın) imzalayıp verdiği o fotoğraf
Geldikleri gibi giderler
Tarih: 13 Kasım 1918: Mustafa Kemal Paşa’nın Adana’dan bindiği tren 13 Kasım 1918 Çarşamba günü saat 12.45’te İstanbul Haydarpaşa Garı’na gelmiştir. Tam o saatlerde İstanbul, İtilaf Devletleri’nce fiilen işgal edilmektedir. O gün 22 İngiliz, 12 Fransız, 17 İtalyan, 4 Yunan gemisi ve 6 denizaltıdan oluşan 61 parçalık İtilaf donanması Boğaz’a girerek İstanbul Limanı’na demirlemiştir. Aynı gün 11 savaş gemisi ile Ypsara adlı bir Yunan gemisinin daha gelmesiyle Boğaz’daki işgal filosu 73 gemiye ulaşacaktır. (Türk İstiklal Harbi 1, Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, s.170)
Bu donanmayı, çok değil, daha 3 yıl önce Çanakkale’de durduran ordunun başındaki Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal, şimdi o donanmanın Boğaz’dan geçişini seyretmek zorunda kalmıştır. Üzgündür. Bir ara ağzından, “Hata ettim! İstanbul’a gelmemeliydim. Bir an önce Anadolu’ya dönmenin çaresine bakmalı” sözleri dökülür. (Yusuf Hikmet Bayur, Atatürk, Hayatı ve Eseri, C.1, Ankara, 1997, s. 189)
Üzgündür, ancak ümitsiz değildir. Öğleden sonra Boğaz’daki düşman gemilerinin arasından karşıya geçerken yanındaki yaveri Cevat Abbas Bey’in duyacağı şekilde “Geldikleri gibi giderler!” demiştir.
Cevat Abbas, o anı şöyle anlatıyor:
“İstanbul’a geldiğimiz günü hiç unutmam. Şehrin çok hazin bir hali vardı. İstanbul, düşman donanmalarının limana girmeleri felaketinin yasını tutuyor, bu büyük yasa Atatürk’ü de ortak ediyordu. Atatürk ile ben, askeri ulaşımın bir köhne motoru ile deniz ortasına yaslanan bir çelik ormanının içinden geçiyorduk. Atatürk’ün zarif dudak
İstanbul’un işgali Mustafa Kemal’i asla korkutmamış, yıldırmamış, umutsuzluğa düşürmemiştir. Tam tersine bu işgal onun mücadele azmini ateşlemiştir. Sonunda Mustafa Kemal haklı çıkmıştır. Şevket Süreyya Aydemir’in deyişiyle “Bir gün geldi, bütün bu gemiler geldikleri gibi gittiler. Hem de onun gönderdiği askerleri selamlayarak…” (Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Mustafa Kemal, C.1, 29. bas, İstanbul, 2009, s. 309) Fakat geldikleri gibi gitmeleri hiç kolay olmamıştır, bunun için 5 yıl boyunca olağanüstü bir mücadele verilmiştir.
Güneş ufuktan şimdi doğar
Tarih 25 Mayıs 1919: 15 Mayıs 1919’da İzmir Yunanlarca işgal edilmiştir. Osmanlı Saray Hükümeti işgale boyun eğmiştir. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa, 25 Mayıs 1919 Pazar günü öğleden sonra Samsun’dan Havza’ya geçmektedir. Havza yolunda bozulan otomobilinden inip “Dağ Başını Duman Almış” marşını söyleyerek yürümeye başlamış, arkadaşları da onu takip etmiştir. (Ahmet Semerci, “Mustafa Kemal Paşa’nın Havza’daki Çalışmaları”, Türk Dünyası Araştırmaları, OcakŞubat 2019, C. 121, S. 238, s. 85- 86) Çünkü Mustafa Kemal Paşa, İzmir’in işgaline rağmen umudunu kaybetmemiştir. O işgal karanlığına rağmen güneşin ufuktan doğacağına inancı tamdır.larından ‘Geldikleri gibi giderler!’ cümlesini işittiğim zaman, mütarekenin doğurduğu derin ve elemli ümitsizliği derhal unutmuştum. Cevabımda aceleci davrandım. ‘Size nasip olacak, siz bunları kovacaksınız paşam!’ dedim. Gülümsedi. Aziz başının içinde şekillenmeye başlayan vatan kurtarma planlarını bir an için yeniden (gözden) geçiriyor gibi daldı. Sonra ‘Bakalım’ dedi.” (Turgut Gürer, Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas Gürer, “Cepheden Meclise Büyük Önder İle 24 Yıl”, İstanbul, 2006, s. 4)
Atatürk, yıllar sonra, 27 Mart 1937’de, Ankara Halkevi’nde Bursalı gençlere bu olayı şöyle anlatmıştır:
“Arkadaşlar, ben 1919 senesi Mayıs’ı içinde Samsun’a çıktığım gün elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu ulusal kuvvete, Türk milletine güvenerek işe başladım. Samsun’dan Anadolu içlerine kırık bir otomobille gidiyordum… O kırık otomobil Anadolu yollarında ilerlerken… Ben Türk ufuklarından bir gün mutlak bir güneş doğacağına, bunun hararet ve kuvvetinin bizi ısıtacağına, bundan bize bir güç çıkacağına o kadar emindim ki, bunu adeta gözlerimle görüyordum. O şarkıyı (Dağ Başını Duman Almış Marşını) okutup tekrar ettirmekten maksadım Türkün bu güneşi doğunca muvaffak olacağını anlatmak içindi.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, C. 29, s. 175-176)
Mustafa Kemal Paşa, ertesi gün, 26 Mayıs 1919’da, Havza’da kendisini ziyaret eden bir heyete de şunları söylemiştir: “Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız, çalışacağız, memleketi kurtaracağız… Bizi öldürmek değil canlı mezara koymak istiyorlar. Şimdi çukurun kenarındayız. Son bir cüret belki bizi kurtarabilir.” (Semerci, s. 86)
Hak, kuvvetin üstündedir
Atatürk’ün bitmeyen umudunun kaynağı kendine, halka ve özellikle gençlere duyduğu güvendir. O ayrıca hep “davasının haklılığına” güvenmiştir. Bu nedenle Kurtuluş Savaşı’nın başlarında Ankara’da “Herhalde dünyada bir hak vardır ve hak kuvvetin üstündedir” demiştir. (Gazi Mustafa Kemal (Atatürk), Nutuk/Söylev, C. III, Ankara, 1999, belge: 220, s.1730- 1731) Bu nedenle Kurtuluş Savaşı’nda ulusal direniş örgütünün genel adı “Müdafaai Hukuk”tur. Atatürk, emperyalist işgale karşı “tam bağımsızlık”, saray saltanatına karşı “ulusal egemenlik”, geri kalmışlığa karşı akıl ve bilimle “çağdaş uygarlık” mücadelesi vermiştir. O, Türk ulusunun özgürlük, bağımsızlık, egemenlik ve çağdaş uygarlık hakkını savunmuştur.
Cumhuriyetimiz 2. yüzyılına girerken pek çok sorunla karşı karşıyadır. Ancak umudu koruyarak, hatalardan ders alarak akılcı, bilimsel ve gerçekçi yaklaşımla bütün bu sorunların üstesinden gelebileceğimize inanmak gerekir.
Atatürk, bize en zor koşullarda bile umutsuz olmamayı öğretmiştir. En zor koşullarda bile kurtuluşun mümkün olabileceğini, kendi ifadesiyle “Türk ufuklarından bir gün mutlaka bir güneşin doğacağını” göstermiştir.
Umudunu yitirme! Kendine güven! Başını kaldır ve ufka bak, her şeye rağmen güneşin doğmakta olduğunu göreceksin.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları