loading
close
SON DAKİKALAR

Türkiye’de Eğitimde Devrim ve Karşıdevrim (4): Laik eğitimin yok edilmesi

Sinan Meydan
Tarih: 05.07.2023
Kaynak: Sinan Meydan - Cumhuriyet

Sinan Meydan; DP döneminde yoğun eleştirilere uğrayan Köy Enstitüleri, 27 Ocak 1954’te İlk Öğretmen Okullarıyla birleştirilerek tamamen kapatıldı.

“Milletimizin siyasal, toplumsal hayatında, milletimizin fikri eğitiminde rehberimiz ilim ve fen olacaktır. Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki Türk milleti, Türk sanatı, Türk ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzelliğiyle gelişir.”(1) (Atatürk, 1922)

ATATÜRK’ÜN “MİLLİ EĞİTİM” KARARI

Atatürk’e göre “Bir milletin felakete uğraması demek o milletin hastalıklı olması demektir… Hastalığın tedavisi ilmi ve fenni bir tarzda olursa iyileşir; yoksa tersine hastalık devam edip gider ve tedavisi imkânsız hale gelir…”  Atatürk, işte bu nedenle tamamen akla ve bilime dayalı laik bir eğitim sistemi kurdu. Türk milletinin her bakımdan gelişimini amaçlayan bu eğitim sisteminin adı “milli eğitim”di.     

Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nde eğitimin neden “dini” değil de “milli” olması gerektiğini, 1925 yılında şöyle açıklamıştı:

Yeryüzünde 300 milyonu geçen Müslüman vardır. Bunlar, ana, baba, hoca eğitimiyle terbiye ve ahlak almaktadırlar. Fakat acınarak söylüyorum, gerçek hadise şudur ki, bütün bu milyonlarca insan kütleleri şunun veya bunun esaret zincirleri altındadır. Aldıkları manevi eğitim ve ahlak, onlara bu esaret zincirlerini kırabilecek insanlık meziyetini vermemiştir, veremiyor. Çünkü eğitimlerinin hedefi milli değildir.” Atatürk aynı konuşmasına şöyle devam etmişti: “Milli eğitim ile geliştirilmek ve yükseltilmek istenen genç dimağları, bir taraftan da paslandırıcı, uyuşturucu, hayali fazlalıklarla doldurmaktan dikkatle kaçınmak lazımdır.(2)

İşte bu mantıkla, tamamen bilimsel bir anlayışla önce medreseler, tekke ve zaviyeler kapatıldı, sonra yeni okullar açıldı, yeni müfredatlar belirlendi, yeni kitaplar hazırlandı. 1930’lardan itibaren okul programlarındaki zorunlu din dersleri önce azaltıldı, sonra -köy ilkokulları hariç- müfredattan kaldırıldı. Köy ilkokullarında ve orduda din dersleri devam etti. Buralarda çocuklara ve askerlere okutmak için hurafelerden arındırılmış, zamanın anlayışına uygun, son derece yalın “Cumhuriyet Çocuğunun Din Dersleri” ve “Askere Din Dersleri” adlı ders kitapları hazırlatıldı.

CUMHURİYETİN BİLİMSEL DERS KİTAPLARI

Cumhuriyeti kuranlar, yeni okullarda okuttukları tarih, coğrafya, felsefe, sosyoloji, psikoloji, jeoloji, kozmoloji dersleri için yeni ders kitapları hazırlattılar. Bu kitaplarda çağın en son bilimsel gerçeklerine yer verdirdiler. Örneğin, 1932’de basılan Faik Sabri Erten’in Lise-1 “Umumi Coğrafya Dersleri” kitabında, A. Malik ve A. Tevfik’in Lise-2 “Yeni Jeoloji” kitabında, Atatürk’ün de yazımına katkıda bulunduğu, 1931’de basılan 4 ciltlik Lise “Tarih” kitaplarında evrenin, dünyanın ve insanın ortaya çıkışı ile tarihi olaylar tamamen dönemin bilimsel literatürüne uygun olarak anlatıldı. Bu bağlamda bu kitaplarda Evrim Teorisi’ne oldukça geniş yer verildi. Doğa olayları, tamamen bilimsel nedenlere dayalı olarak açıklandı. Lise tarih kitaplarında “dinler tarihi” anlatılırken de kutsal kitapların dinsel anlatıları adeta “bilimsel tarih” süzgecinden geçirildi; herhangi bir dinin lehine dinsel yorumlar yapmak yerine, akla ve bilime uygun nesnel değerlendirmeler yapıldı. Bu ders kitapları çok sayıda resim, tablo, grafik, dipnot ile çok geniş kaynakçalara sahipti.

Genç kuşaklara doğru düşünmeyi ve sorgulamayı öğretmek için felsefe derslerinin saat sayıları artırıldı. Osmanlı’da ilk olarak 1910 yılında ortaöğretime giren felsefe dersleri, Cumhuriyetin ilanı sonrası, liselerde, üç sınıfta toplam 10-12 saate kadar çıktı.(3)

Sözün kısası Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni, akılcı, bilimsel, laik; yani milli eğitimle biçimlendirdi. 


[1932’de basılan “Umumi Coğrafya Dersleri” adlı Lise 1 ders kitabında Evrim Teorisi’nin de anlatıldığı bölümden bir sayfa.]

CHP’NİN “DİNSEL EĞİTİM” KARARI

1945’te çok partili düzene geçildi. 1946’da kurulan DP, yoğun bir dinsel söylemle halka ulaşınca diğer partiler de benzer bir yaklaşımla hareket etmeye başladılar. 1945’te kurulan Milli Kalkınma Partisi, 1946’da kurulan Sosyal Adalet Partisi, 1946’da kurulan Artırma Koruma Partisi, 1946’da kurulan İslam Koruma Partisi, 1947’de kurulan Türk Muhafazakâr Partisi, 1948’de kurulan Millet Partisi ve 1949’da kurulan Toprak, Emlak ve Serbest Teşebbüs Partisi, programlarında dine vurgu yapan muhafazakâr partilerdi.(4) 

Bu ortamda, iktidardaki CHP, tek parti dönemindeki “seküler modernleşme” ve “laiklik” politikalarını yumuşatmaya (!) karar verdi.

1946’da CHP Meclis Grubu, din eğitimi konusunu incelemek için bir komisyon kurdu. Bu komisyon, “ilkokul öğrencilerine seçmeli din dersi verilmesinin laikliğe aykırı olmadığı” sonucuna vardı.(5)

1947’de 7. CHP Kurultayı’nda en çok tartışılan konuların başında “laiklik” vardı. Bu kurultayda CHP içindeki gelenekçi kanat, tek parti dönemindeki laiklik anlayışının yumuşatılması gerektiğini savundu. CHP’nin gelenekçilerine göre memlekette “irtica” yoktu! Onlara göre “Laiklik bizde, gençliğin dinden habersiz, maneviyatsız gelişmesine neden olmuştu!” Laikliğe gerçek anlamını vermek için gençliğe “manevi gıda!” verilmeliydi. Böylece komünizmin de önüne geçilecekti! Yeni nesillerin maneviyatını güçlendirmek için ise okullara din dersleri koyulmalıydı, üniversitelerde akademik düzeyde dini eğitim yapılmalıydı. Ancak bu görüşler 7. CHP Kurultayı’nda kabul edilmedi.

DP’nin 1949’da topladığı 2. Büyük Kurultayı’nda da “İslamcı fikirler” kendini gösterdi. DP Genel Başkanı Celal Bayar konuşmasında, laikliği “dine hürmet” biçiminde yeniden tanımladı. Bayar ayrıca Türk milletinin Müslüman olduğunu ve Müslüman olarak Allah’ına kavuşacağını belirtti.(6)

1945’te çok partili hayata geçildikten hemen sonra iktidar ve muhalefet iki koldan tek parti dönemindeki laiklik anlayışını tartışmaya başladılar. İktidar partisi CHP, muhalefet partisi DP’nin yoğun dinsel söylemi karşısında siyasi alanda daha fazla güç kaybetmemek için kimilerine göre “dinsel açılımlar” yaptı, kimilerine göre ise “dinsel tavizler” verdi.

Bu kapsamda, “komünist yuvası!” diye eleştirilen Köy Enstitülerinin yüksek kısmı Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü 27 Kasım 1947’de kapatıldı. 1 Şubat 1949’da ilkokul programlarına seçmeli din dersleri konuldu. 1949 yılı başında “ehliyetli din adamı yetiştirmek için” ortaokul düzeyinde 8 ilde imam-hatip kursları açıldı. 1950 yılı başlarında -Meşrutiyet Döneminin İslamcılarından- Başvekil Şemseddin Günaltay, İlahiyat Fakültesi açılacağını bildirdi. 1950’de, 1925 tarihli “Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılmasına Dair Kanun”un 1. maddesi değiştirildi, çıkarılan bir kararnameyle 19 türbe ziyarete açıldı.(7)

Bu sırada Atatürk döneminde, 1930’larda hazırlatılan bilimsel ders kitapları da değiştirilmeye başlandı.

DP’NİN EĞİTİMİ DİNSELLEŞTİRMESİ

1950’de DP’nin iktidara gelmesinden sonra Türkiye’de eğitimin dinselleşme süreci hızlandı.

14 Mayıs 1950’de DP iktidara geldikten sonra Başbakan Adnan Menderes, 29 Mayıs 1950’de TBMM’de okuduğu programında Türk Devrimi’ni “millete mal olmuş, olmamış” diye ikiye ayırıp devrimlerin bir kısmını saldırılara açık hale getirdi.

14 Haziran 1950’de, CHP’nin de desteğiyle Türkçe ezan yeniden Arapçaya çevrildi. Laiklik yeniden tanımlandı. 1954 yılında komünizmle mücadele kapsamında çok sayıda aydın ve gazeteci tutuklanıp yargılandı ve birçoğu cezalandırıldı. 10 Ekim 1950’de ilkokullarda din öğretimi zorunlu hale getirildi. 1956’da ortaokullara da din dersleri konuldu. 1959’da imam-hatip kursları imam-hatip okullarına dönüştürülüp sayıları artırıldı. 10 Haziran 1959’da İlahiyat Fakültesi dışında Yüksek İslam Enstitüsü açıldı.(8)

8 Ağustos 1951 tarihli ve 5830 sayılı bir yasa ile Erken Cumhuriyet Döneminin aydınlanma kurumları durumundaki Halkevleri kapatılarak mallarına el konuldu.(9)

1952 yılında DP’li Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri, Köy Enstitülerini Köy Öğretmen Okulları’na dönüştürdü. Bu okullarda din eğitimini zorunlu yaptı.(10)

DP döneminde yoğun eleştirilere uğrayan Köy Enstitüleri, 27 Ocak 1954’te İlk Öğretmen Okullarıyla birleştirilerek tamamen kapatıldı.(11)

Türkiye 1940’ların sonundan itibaren adım adım laik eğitimden uzaklaştırıldı. İmam-hatip okullarının sayısı -okulların kuruluş amacına aykırı olarak- giderek artırıldı. Tarikat, cemaat okullarına, kaçak kuran kurslarına izin verildi. Ders kitapları niteliksizleştirildi. Dinsel anlatıya zarar vereceği düşünülen bilimsel gerçekler sansürlendi. Sonunda iş, okullarda “manevi danışman” adı altında din adamı görevlendirilmesine kadar geldi.

Laik Cumhuriyetin temelinde “laik hukuk” ve “laik eğitim” vardır; bugün her ikisine birden saldırılmaktadır; çünkü hedef Laik Cumhuriyet’tir. 

KAYNAKLAR, DİPNOTLAR:

(1) Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.II, s. 43.

(2) Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.II, s. 198.

(3) Osman Kafadar, “Felsefe Öğretiminin Türk Eğitim Sistemine Girişi ve Tarihi Gelişimi”, AÜ Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Yıl 1994, C. 27, S.1, s. 284-285.

(4) Tarık Zafer Tunaya, İslamcılık Cereyanı, III, Cumhuriyet Kitapları, Şubat, 1998, s. 13-15.

(5) Bülent Daver, Türkiye Cumhuriyeti’nde Laiklik, Ankara, 1955, s. 135-136.

(6) Tunaya, s. 16-22.

(7) Tunaya, s. 43-44.  

(8) Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi, Çağdaşlık Yolunda Yeni Türkiye, (14 Mayıs 1950-27 Mayıs 1960), 4. Kitap (İkinci Bölüm), Ankara, 1999, s. 36, 43, 65-69, 139, 144-145.

(9) Anıl Çeçen, Atatürk’ün Kültür Kurumu Halkevleri, İstanbul, 2000, s. 195-214.

(10) Fay Kirby, Türkiye’de Köy Enstitüleri, İstanbul, 2012, s. 490, 493.

(11) TBMM, TD, D.IX, C. 27, 27 Ocak 1954, s. 378.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları