6 Şubat depremlerinin yıldönümünde yüz kızartan gerçekler
Şükran Soner; Seçmen için söylenebilecek tek yol açıcı önerimiz: “Ey akıl, gel bize takıl...” olmasın mı?
Dünyanın en yoksul, geri kalmış, insana değer verilmeyen, ülke örneklerinin hiçbirinde, söz konusu depremler zincirinde bu kadar ağır can, mal kaybının verildiği tarihtekilerinden emin olamayız, ancak bu çağa dönük yaşanmış örnekleri yok. Gerçek verileri ile artık saklanabilirlik şansı kalmadığında yüzleştiğimizde elbet algılamamız, etkisi zayıflamış oluyor. Deprem sonrası bölge halkına verilmiş sözlerin hiçbirinin de gerçekleşmemiş olmasının da tepkisi, algılanması çok zayıf kalıyor.
Deprem sonuçları üzerinden, ülkemizin en uzun süreli iktidar erklerinin suçları, sıcak günlerdeki saklanamaz verilerle de çok çarpıcı ortaya çıkmışken çok boyutlu yoksunluk, çaresizlik yaşayan depremzedelere seçimler öncesi, “Yaparsak biz yaparız” sloganı altında, bal gibi de rüşvet boyutunda verilmiş sözlerin sonuçları ile sorumluluklarının bedelini ödemesi gereken iktidar erki için seçimleri kazanma şansı yakalanmış oldu. Yıl boyunca gerçeğinde, sözlerle gerçekleşenler arasındaki sayılamayacak çok boyutlardaki yalanlarla yüzleşmiş olmamızla değişen bir şey yok.
Şimdilerde yeni seçimlere dönük olarak “bir parmak bal” ölçeğinde yapılmış işlerin pazarlanması gündemde... Çok düşük sayılarda yapılabilmiş yeni evlerin tapularının dağıtılması törenleri, canlı yayınların en uzun dizilerini oluşturuyorlar. Sırada bu yıldönümüne kadar yapılmış olması sözleri verilmiş işlerin önümüzdeki en kısa süreçlerde hızla yapılacakları kampanyaları dillerde. “Umut fakirin ekmeği” özdeyişiyle önümüdeki seçimlere dönük oy kayıplarının en aza indirilmesi kampanyaları bizim kesemizden harcamalarla, hesapsız kitapsız sürdürülecek. Bir kez daha Nasrettin Hoca’nın göle maya çalması aldatmacası ile kazançlı çıkabilme düşleri kuruluyor...
İşin trajikkomik gidişatında ise en yandaş medyanın bile yaşanmış, ortalığa saçılmış bilimsel verilerle ortaya çıkmış gerçekleri yok sayabilme, haberlerde kullanamama lüksü yok. Ülkemize ilişkin yaşanmış, yaşanmasında utanma, arlanma olmadan yaşanması kaçınılmaz icraatların dur durağı yok. Kurulu kirli, yağma, vurgun düzenini bu saatten sonra değiştirebilme olanağı kalmadığından... Sözün öze ile vurguna giden kaynaklar düzeninde en küçük bir ahlaki, vicdani değerler değişimi söz konusu olamadan, çarkların bu çarpık işleyişinde değişen bir şeyler olamıyor.
Söylemlere bakarsak iktidarların en ağır toplarının söylemleri, seçim vaatleri ile, en soldan muhalefetin söylemleri arasında en küçük bir farkı yok. Aynada gözükeni, ayna tutulabileni iktidarlarının bir yıl içindeki yapacağım dedikleri ile yapmadıkları arasındaki çarpıcı farklar yaşanmışken, diğerlerine bugüne kadar hiçbir şans tanınmamış olması. Can yakan iktidar yaptırımları ise seçim kazanmış muhalefet belediyelerinin tümü için geçerli olmak üzere hokus pokusla, formüller yaratılarak olumlu işlerin yaptırılmaması yolunda elden gelenlerin yapılmış olması.
Üstüne üstük, ele geçirilmiş yargılar eliyle, kelimenin tam anlamı ile “haksızlık, hukuksuzluk” yollarıyla taş konulması. Yerseniz, hep beraber yersek, bu seçim kampanyalarının odağında da kendi iktidarları dönemlerindeki parlak belediyecilik övgüleri ile hukuksuz engellemelerele yolları kesilenlerin karalanması var. Seçmen için söylenebilecek tek yol açıcı önerimiz: “Ey akıl, gel bize takıl...” olmasın mı?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları