‘Adalet yoksa gerçekler de yok’
Şükran Soner; Kişisel gazetecilik sorumluluğu içinde, kara listelere girenlerin listelere girenlerinden çok, ak listelere girenlerin tarih kayıtlarına girmelerine katkıda bulunmayı yeğelerim.
Gazeteciliğimin ilk yıllarından bilimsel, siyasal, toplumsal alanlara, en yoğunluklusu kadın hakları olmak üzere, soluksuz çalışmalarını yakından izlediğim Prof. Dr. Aysel Çelikel’in hafta sonu telefon görüşmemizden yeni öğrendiğim, anılarını kapsayan İş Bankası’nın yayını kitabının adını kendisinden izin almadan bugünkü yazımın başlığına taşıdım. “Adalet yoksa gerçekler de yok” başlığı günümüzün yaşamsal gündemini, tartışmalarını o kadar çarpıcı vurguluyor ki.. Sevgili hocamızın deneyim birikimleriyle, güncel gelişmeleri yakından izlemekte olduğu izlenimim tam.
Günümüz koşullarında ülkemiz vatandaşlarının yaşadıkları sorunların kaynağının adalet yoksunluğu olduğuna itiraz edebilecek hukukçu, hukuk bilgisi, birikimi, deneyimi ne kadar yüksek olursa olsun, değerlerine saygılı gerçek hukukçu olabilir mi? Ne yazık ki seçimler yaklaştıkça, maddi manevi çıkar olanakları için kapılar sonuna kadar açılınca, hukuk bilgesi bireysel davranışlarda sapmalar yaşanıyor.
Yaşam deneyimlerim, tanıklıklarımla, isimlerini onur duyarak vermek istediğim, sağ ideolojiden bilinen ancak ahlaki, hukuk değerleri hep en yükseklerde kalmış birkaç ismi vermekten onur duyarım..Prof. Dr. Münir Ekonomi, Prof. Dr. Kemal Oğuzman, Prof. Dr. Turhan Esener.. kendi farklı üsluplarıyla 12 Eylül’ün anayasal hak gasplarına duruşlarının birinci elden tanığı olabildiğim için de kendimi şanslı görüyorum. Son günlerde de elbette onurlu duranlar ile, sapmada yarışanların pek çok örneğini gözlemliyoruz. Sorun her şeyi satın alınabilir olarak görenlerin operasyonları karşısında, etkin konumlarda olabilenlerin bireysel duruşlarının doğru, sağlıklı tartılabilmesi sorunu.
Kişisel gazetecilik sorumluluğu içinde, kara listelere girenlerin listelere girenlerinden çok, ak listelere girenlerin tarih kayıtlarına girmelerine katkıda bulunmayı yeğelerim. Çok bilindiği üzere padişah korkusundan, inançlara aykırı olarak fetva vermiş şeyhülislamların sayılarının çokluğuna karşın, anımsananları yok gibidir. Onurlu duruşları ile olumlu katkıları olanların ise adları kayıtlıdır.
***
Güncel, yaşamsal gündemimize gelirsek. Önceki gün Bakırköy’de akşam saatlerinde süt aldığım, hiç tanımadığım bir esnaf, haberleri izlerken burnundan soluyor olarak; “Hani satın aldıkları, çok güvendikleri ‘Z kuşağı’ gençler var ya, işte onlar teknoloji ile geldikleri bilgi birikimi, yaşam sorunlarının içindeki darboğazda sıkışmış olarak, yandaşlık hak göre, derslerini verecekler. Biz çok aptalca, seçimlere yakın küçücük sadaka değerinde verdiklerine kanıp çok oy verdik. Onları satın almak adına neler neler yapmış olsalar da onlar bizden akıllı, sonuçta nasıl yaşadıklarını sorgulayabiliyorlar..” türünden pek çok cümle kurarak, susmamacasına, çaresizliklerinin, aldanmışlıklarının öfkesi içinde konuşup durdu..
Saat çok geç olmasa, ben özür dileyip kaçmasam, saatlerce konuşmaya, dertleşmeye devam edecek, içini soğutamayacaktı.
Dün sabahın haberlerinde medyamızın toptancı akışında, ilk gözlemim, sıkı bir patronaj baskısı hamlesi ile, daha çok medya grubunu seçim sürecinde olsun yandaş yapma operasyonlarının hız kazandığını gözlemlemenin ötesinde tanıklıklarını kafamın içinden yenilemek zorunda kaldım. Korku, kaygı, besbelli içeriği saklı tutulan kendileri için yapılmış seçim anketleri göstergelerinde sayılar çarpıcı ölçeklerde Cumhur cephesi aleyhine değişiyor. Apaçık seçim tarihinin bir biçimde, elbette uygun gibi görünebilecek vitrin koşullar da yaratılabilirse, değiştirilmesi gündemi çok sıcak.
Ancak ellerindeki tek koz hâlâ Millet cephesi içinden çelişkiler üretebilmek. Başarılamasa bile başarılmış vitrini için, kimi görüntüler yaratabilmek. Çok bayatlamış, hiç sonuç vermemiş olsa bile hâlâ, kendilerinin elinde olduğu halde, seçim tarihi belirlenmeden Millet cephesini aday ilan etmeye zorlamaya ilk çıkış oluyor. Dünyanın en ucube, başkanlık rejimi olmaktan bile çok uzağa düşmüş, üstelik kararnamelerle yönetme hırsı içinde, Meclis’in devre dışı bırakıldığı “Yaptım oldu” icraatları ile seçmen çoğunluğun yaşamının yıldırım hızı ile diplere çekiliyor olması gerçeği hâlâ görmemezlikten gelinmeye çalışılıyor. Ne diyelim; “Buyrun hodri meydan”.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları