Dip dalgası, haklar için ilk adımdı
Şükran Soner; Sözün özü, yıllarca pandemi uykusuna yatırılmış, yeni yeni uyanmaya, yaşam için tıkanmış yollarımızı açmaya başlamış gibi, henüz haklar savaşımımız yolunda işin başındayız.
Son günlerde sık sık haber konusu olan, arabaların üstünü kirleten çamurlu yağmurlardan ders çıkarabilir miyiz? Çevremizi, çoğunluğumuz suçlusu olmasak da öylesine ağır kirletenler olmuş ki doğa intikamını alıyor. Kirli hava, güneşimizi görünmez kılıp sağlık sorunlarımıza neden olmakla sınırlı kalmıyor, serpiştiren yağmur sularıyla, cansız arabalar, eşyaların üzerlerini kirletiyor. Dünkü Cumhuriyet’in manşetinde de yer aldığı üzere, siyasi iklim değişti, haklarını aramada, aylar, yıllar boyu direnmeyi başaranların, seçimlerin sonuçlarıyla birleşen güçlerinin ittifaklarında adalet eksik olsa da geliveriyor.
Başımızı şöyle bir yukarıya doğru kaldırıp derin bir nefes alabildik ya... Sakın ola ağustosböceğinin her yaz yaşadığı aptalca tembelliğin tuzağına düşüvermeyelim. Hakları gasp edenlerin acımasız, vicdansız güçler ittifaklarının boyutları sınır tanımıyor. Kirli çıkar ittifaklarının sınır tanımaz güçbirliği yüzündendir ki insanlık hep ağır bedeller ödüyor. İnsanlık adına doğmuş sevinç, coşkular soğumadan yeni yeni bedeller, tuzaklarla yüzleşiliveriliyor.
Sözün özü, ekmek biz uyursak hep aslanın ağzında kalıveriyor. Tekirdağ’da yaşanan tren kazasından kaç yıl geçti? Can parçalarını yitirmiş aileler kaç yıldır, hangi zorluklar içinde hakları aramak için direndiler? Ele geçirilmiş hakların alınamadığı kirli çıkar ağlarıyla sarılmış hukuk düzeninin içinde, boşa düşmüş duygusunu veren nice aylar, yıllar geçti? Ancak seçim sonrası, CHP’nin de genel başkan Özgür Özel de içlerinde, direnen aileler, hukukçuların arkasında inatla durmalarının da katkısıyla “adalet eksik gelebildi”.
İlk önemli dersimizi çıkarabiliyor muyuz? Yaşamımızın her alanına dönük olarak, insan olmanın onuruna birleşerek güçlerimizle güç katabilmeyi, yeniden, yeniden başarabilmenin yollarını açabiliyor muyuz?
**
Kâğıt çok pahalı, sayfaların hazırlanmasında çalışan arkadaşlarımızın, yüz yüze geldikleri günlük zorlanmalarına, çok sık, istemeden de olsa tanıklık etmek zorunda kalıyorum. Önce habercilik ölçüleri içinde can alıcı noktaları atlamadan haberlerini kendi kendilerine olabildiğince kısaltıyorlar. Sonra bir yerlere sığdırmanın savaşımı içinde bir daha bir daha özetleyebilme savaşımını yaşıyorlar. Çoğunlukla da bir gün sonra gazete sayfalarını açabilecek zaman yaratabilirlerse girdiğini sandıkları haberlerinin de ya hiç girmediği ya da kuşa çevrildiği gerçeği ile yüzleşiyorlar.
Kendi sesini duyurmak üzere çırpınmış, yaşam zorlukları içinde boğulmuş haberin sahiplerinin, düş kırıklıklarını bir de varın siz düşünün. Cumhuriyet oransal olarak tiraj kaybında en şanslısı sayılabiliyor. Çoğunluk yandaş medya gerçeğinde diplerde sürünüyor olsa da umursamaz, tirajı ile değil, patronajına başka yollardan sağlanan kazançları için yayın yaşamı içinde gösteriliyorlar.
****
Bilmiyorum dikkatinizi çekebiliyor mu? Seçim öncesi ile seçim sonrasının günlük yaşama dönük haberleri içinde değişen pek bir şey yok. Yaşamımızı karabasana çevirmiş zamlar furyası tıknefes tırmanışında... İktidarın erkler ittifakları, soluksuz pedal çevirmeyi durdururlarsa bisikletlerinin devrileceğinin algısında ya da paniğinde, haksızlık, hukuksuzluklar yarışmalarında ipe koşturan yarışçılar havasından vazgeçmemiş gibiler... Boğaziçi Üniversitesi’nin kurucu rektörünün kampüsün içine sokulmaması nasıl bir akıl ya da şeytanın işi?
Sözün özü, yıllarca pandemi uykusuna yatırılmış, yeni yeni uyanmaya, yaşam için tıkanmış yollarımızı açmaya başlamış gibi, henüz haklar savaşımımız yolunda işin başındayız.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları