Direnen kazanıyor; Maden-İş’ten Birleşik Metal-İş’e
Şükran Soner; İşte nefes alamayan emekçilerin, nefes almak üzere, emeğin doğal gücünden, öğretisinden gelenlerle yola çıkışının örnekleri, dipten gelen dalgalar olarak, ufaktan ufaktan meyvelerini veriyor.
Örgütlü sendikaların 1966’lardan günümüze, ILO Sözleşmeleri, yasalarımızdan gelen haklarını kullanarak kazanımları ile kullanamadıkları üzerinde kayıpları üzerinden, yeri gelmişken haberler, köşe yazıları içinde vurguladıklarımın sayısına sayabilmiş olmam olanaksız. Ortaya çıkan gerçekler, almamız gerken derslerin özetini, bir kez daha bugünkü köşe yazımda, çok taze bir haber üzerinden sizlerle paylaşmak istedim.
Geçtiğimiz hafta güncelliği içinde şöylesine bir geçiştirildi. Sabahtan akşama her günün güncel haberleri üzerinden ise yitirdiğimiz hakların, ağır kayıpların moral bozukluğu ile aklımızı koruyamazsak, depresyondan çıkamayız. Akıl sağlığımızı koruyabilme, haklarımızı daha da fazla yitirmemek üzere, başlığımızda da yer aldığı üzere direnmek gerek. Bıkmadan, yorulmadan, iğne ile oya örer gibi, sabır, özen, haklılık içinde yürümek gerek...
Evet, birkaç kez Birleşik Metal-İş Sendikası işçilerinin sendikalarının önderliğinde, yasal, kısa süreli direniş eylemlerine tanıklık ettik. Sakın ola ki kazanmak üzere üretim yapan aklı başında işverenlerin, kendi yürüdükleri yollarda kendi kendilerine kuyu kazabileceklerini hiç düşünmeyin... Işıklar içinde yatsın öncelikle Maden-İş’in kurucusu, büyüteni Kemal Türkler’den yeri her geldiğinde sayısız kez dinlemiştim. Aynı şeyleri sonraki DİSK’in tüm başkanları, yöneticileri, yeri geldikçe hep anlatıp durdular.
Ellerinde tabii ki sihirli bir anahtar yoktu. Üretimden gelen güçlerini, yasalar içinde yeri geldikçe hiç korkmadan kullanmanın tek yol olduğunu anlatıp durdular... Kemal Nebioğlu, Abdullah Baştürk, Süleyman Çelebi yeri geldikçe hep aynı yollardan yürüdüler. 15-16 Haziran eylem komitelerinin başındaki Hüseyin Ekinci, Faruk Pekin... Cumhuriyet TV’deki söyleşilerinde yaşananları, deneyimlerini çekinmeden paylaştılar. İşletmelerini ayakta tutmak isteyen işverenler, sendikaların, işçilerin bağı yakmak değil, üzümünden yemek olduğunu, hukuk içinde bir güzel anlattıklarında hep anlaşmayı seçtiler.
Siz, çoğunluğu ile yandaş medyanın kamuoyunu çarpıtmak üzere uygulamakta olduğu çarpık algı yönetiminin sakın ola ki kurbanları ordusuna katılmayın. Akıl yolunda buluşabilmek hiç de sanıldığı kadar olanaksız değil. Kuşkusuz zorlu, sabır, emek istiyor. Önemli olanı inadına inadına hak aramaktan hiç vazgeçmemek. Sevgili sendika liderlerimizin en özverililerinden Uğur Cankoçak, boşuna mı “inadına.com” başlığı ile en yaşlı, hasta günlerinde, işçilere, sendikaları ulaşabilmek üzere didinip durmuştu. Sevgili Çetin Uygur hâlâ kitlelere hak arama yolunda ulaşabilmenin arayışları sınavlarından hiç vazgeçmiyor...
Yaşam, yaşam için hak savaşımı arayışları kuşaktan kuşağa geçişlerle devam ediyor... Efsane Maden-İş’in lokomotiflik yaptığı yıllar “15-16 Haziranlarda kaldı...” gibisinden bir paniğe kapılmanın anlamı var mı? 12 Eylül sonrasının en ağır sendikal hakların yasaklarına boğduğu yıllar sonrasında, Bahar Eylemleri, Yaz Direnişleri, Büyük Zonguldak direnişleri ile “Özalizm” bile yıkılmamış mıydı? 2002’li yıllardan bu yana hep geriye gidişimizin kalıcı olacağı gibi bir korkunun anlamı var mı? İşte nefes alamayan emekçilerin, nefes almak üzere, emeğin doğal gücünden, öğretisinden gelenlerle yola çıkışının örnekleri, dipten gelen dalgalar olarak, ufaktan ufaktan meyvelerini veriyor.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları