Dolu pazar çekçeğinizden hiç utandınız mı?
Şükran Soner; Bazıları nazar değmemesi yolunda iyi niyetli dualarını bile esirgemezler. “İndirimli ekmekten de verdiler mi” sorusu ardından geliverir. Suçlu gibi açıklamalar yapmak zorunda kalırsınız.
Benim gibi tüm yiyecek alışverişini bir günde yapmak zorunda kalanların sık sık başına gelmiş olabilir? Sizden daha dar gelirli olduğunu hemen kavrayacağınız elinde küçük bir torba ile yola koyulmuş kişinin özenen bakışları ile yüzleşmeniz kaçınılmazdır. Bazıları nazar değmemesi yolunda iyi niyetli dualarını bile esirgemezler. “İndirimli ekmekten de verdiler mi” sorusu ardından geliverir. Suçlu gibi açıklamalar yapmak zorunda kalırsınız.
“Yaşam koşuşturmacasında yerken ısıtacağınız ekmeklerden almak zorunda olduğunuz, toptan alışveriş yaptığınız” türünden açıklamalarla ayıplı durumunuzdan kurtulmak istersiniz. İçinizden bir dahaki sefere çekçeğinizi tıka basa doldurmamaya söz bile verirsiniz. Kadın milleti değil miyiz? “Evin tüm eksiklerini bir günde kapatıvermek şart mı” gibi sorgulamalar yapıverirsiniz. Gelin görün ki zamanla yarışılan çalışma koşulları içinde, üretebilmekten çok haz almaktan vazgeçilmedikçe benzer durumlara düşmemek olanaksız.
Ödeme yaparken borcunun hesaplanması sonrası, uzun uzun düşünüp torbasına koyduğu ürünlerin birçoğunu geri veren o kadar çok insan görmek zorunda kalıyoruz ki... Kendi gerçeğinizde bile en ekonomik hesaplamaları yaptığınızın bilincinde olsanız bile yapamayanların çok ama çok büyük çoğunlukta olduklarını gözlemlemek içimizi hep acıtacak. Birazcık düzgün habercilik yapan kanallara takılıyorsanız, zaten her an aynı duyguları paylaşmamak olanaksız.
Bizler donmadığınız bir odanın koşullarında karnımızı doyururken, depremzedelerin ikinci ayın sonrasında bile hâlâ yağmur alan, fırtınalarda uçuveren çadırlarda oldukları görüntülerinden kurtulamamak gibi ülkemiz gerçekliği ile yüz yüzeyiz. Tek adam rejiminin ayıplı sonuçları deyip geçme şansımız yok. Bu dünyada bir örneği yaşanmayan ayıplı tablonun değiştirilememesi ortak sorumluluğumuz. Şimdilik tek umudumuz seçimlerin çok yaklaşmış olması, karar verecek çoğunluğun bizler gibi oyları ile bir şeyleri değiştirebilecekleri kararlılıkları...
***
Gün geçmiyor ki gazeteci milletinin her şeyi bildiği inancı içindeki yakın dostlardan, gelen olumsuz uyarılarla, isyanla, telefonlar çalmasın. Kimileri kimi anketlere, kimileri kimi siyasilerin açıklamalarına takılmış öfke içinde “Şunu, şunu niye yazmıyor, niye hesap sormuyorsun?” öfkeli çıkışlarıyla bağırıp duruyorlar. Gazetecilik deformasyonu olmalı; öfkesiz, gülerek Polyannacılık oynamak daha bir kolay oluyor. Gerçek duygularımı merak edenler için, doğrusu ise “Sandıkta seçmenin bu kez aklını başına devşirmiş, gelmekte olan toplumsal sessiz, gürültüsüz patlama eğilimleriyle, çok daha sağduyulu oy kullanacaklarına inancım var.”
Huyumuz kurusun, bilinçli, kalıcı hak arama, öfkemizi akılcı kullanmada tembeliz. Yıllarca dingin durmayı, haksızlıklara sesiz kalmayı yol bilmişiz. Susar susar, sonrasında sonuçlarını öngöremeden patlayıveririz. Elbette çoğunluğunda keskin sirkenin küpüne zarar vermesi gibi bireysel acıları çekeriz. Birlikte hak arama duruşu sergilemeyi başka toplumlardan biraz daha geç ama çok başarılı olarak gerçekleştirme gücümüzle verdiğimiz sınavlar ise yüz güldürücüdür.
Toplumsal başkaldırılarda sandıkta verdiğimiz sınavların örnekleri de ülke tarihimize kazılıdır. Kurtuluşta kolay yol olarak seçilmiş askeri darbelerden çok acılı dersler almış olarak, sivil darbelerin birbirinden haksız bedel ödetmelerine karşı sandıkta ders verme öğretimizi de hiç yabana atmayalım... Ne de olsa Anadolu topraklarında yerleşik yaşayanlarımızın, en yoksul, en yoksun oldukları koşullarda, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kazanılmış kurtuluş-kuruluş savaşımlarının kazanımları, deneyimlerimiz, başımız sıkıştıkça bilincimizi uyarıveriyorlar..
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları