Dünyada ilk feminist anayasadan Taliban’a, Afganistan savruluyor
Şükran Soner; Okullarda kız-erkek öğrenci ayrımının kalkması örnekleri Türkiye Cumhuriyeti’nden sonra Afganistan, Pakistan’da da gerçekleştirilmişti.
Şanal Saruhan’ın başkanlık döneminde Cumhuriyet Kadınları Derneği’nin Ankara’da düzenlediği uluslararası kadın hakları gündemli seminerde öğrenmiştim. Atatürk’ün devrimciliğine hayran Afgan kralının etkisiyle Afganistan Sovyetler Birliği’nden koptuğunda, feminizm (kadın hakları) ilk kez anayasal güvence altına alınmış. Ne yazık ki biz söz konusu etkinlikte buluştuğumuzda Afganistan da içinde olmak üzere ülkemizde, dünyanın pek çok ülkesinde de siyasal İslamın ağır baskısı, tarikatların etkisi ile kadınların yaşamları karabasana döndürülmüştü.
Afganistan’da kabul edilmiş anayasal kadın hakları korumasında bakanlık yapmış kadın hakları savunucusu elbette Avrupa ülkelerinden birinde sürgünde yaşıyor olarak bu etkinliğe katılmıştı. Kitapları, konuşması görüntülü sunumu ile çok etkilenmiştik. Kişisel olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün kadın hakları, devrimler süreçlerinde çekilmiş fotoğraf karelerinin Avrasya topraklarında yıllar öncesine ait yaşamlardan alıntılarla ne kadar uyumlu olduklarının şaşkınlığı, hayranlığı içindeydim.
Okullarda kız-erkek öğrenci ayrımının kalkması örnekleri Türkiye Cumhuriyeti’nden sonra Afganistan, Pakistan’da da gerçekleştirilmişti. Yine sürgünde olan Pakistan kadın hareketinin lideri, okullardaki ortak eğitimin, yaşamın her alanında yerleşikliğinden sayısız örnekler veriyordu. Çarpıcı gelen bir başka gerçeklik ise Batı’nın demokrasi, uygarlığı, ikiyüzlülüğü üzerindendi. “Tavşana kaç tazıya tut” talimatlarının vericileri olarak sorumlusu, yaratıcısı oldukları operasyonlar sonrasında şeriatçı darbelerin kışkırtıcısı ülkeler olarak yaşananlardaki sorumluluklarını üstlenmiyorlardı. Bu kez de kışkırtmacılıklarıyla, askeri, sivil darbelerle tasviye ettirdikleri lider kadroları, demokrasi adına koruma, kollama görevlerini üstleniyorlardı. Ülkelerinden kaçmak zorunda kalan lider kadrolar, Amerika, İngiltere Krallığı, Avrupa ülkelerinin tümü için geçerli, sığınmacı olarak korunuyor, kollanıyorlardı.
***
İnsanlık tarihinin gelgitleri süreçlerinin bütünü üzerinden bakıldığında, sendikal dünyamızda slogan olan “yöntem aynı yöntem” noktasına varıyoruz. Toplumsal tarih birbirinin izdüşümü gelişmeler içinde yaşanıyor. Akılcı sentezler yapılabilirse akılcı sonuçlar, öngörülere de ulaşılabiliyor. Her neyse Amerika’nın apar topar gibisinden pılıyı pırtıyı toplayıp Afganistan’dan çekilme sahneleri içinde, havaalanında yaşanan trajediler sadece bir ayrıntıydı. Ertesi sabah Cevahir’in kapısı önünde karşılaştığım çok güzel bir o kadar da şık bir genç kadınla kuyrukta sohbet ederken, yana yakıla Taliban’ın yeniden gelişinden duyduğu kaygıyı paylaşmıştı. Anladığım kadarı ile Suudi ya da Katar dünyasından belki de sarayların içinden gelmişti. Kadın olarak yaşanacaklara isyan ediyordu...
Oysa emperyal ağızlarla, yerel açıklamalar bileşkesinde, eski kötü günlere dönülmeyeceği sözlerinin altı çiziliyor gibiydi. Çok da bir zaman geçmedi. Afganistan’da kadınların kayıpları ürkütücü boyutlara ulaştı bile. İran’da travma yaşanıyor. Ülkemizde tarikatların yükselen gücü ile kadınlar başta bütün ezilenlere dönük şiddet uygulamalarının patlaması sahneleniyor. Biz üstüne üstük can kaygısı vitrininde kaçanların yükünü sırtlanıyoruz. Bizim yaşamlarımıza yansıyan acılı boyutları anlatılır gibi değil. Her gün birçok travmatik olay birbirlerine eklemlenmişçesine günce haberler içinde yer aldığından bir tür boyutlarını algılama kayıplarına neden oluşturuyor.
Afganistan’dan naklen yayında haberci kızımız, “Yasaklar çok ağır ama halk çok da yakınmıyor. Giden iktidar o kadar çok vurgun vurmuş, acı çektirmiş ki şimdiki durumdan çok yakınma gelmiyor...” türünden bir tablo çiziveriyor...
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları