Kutupyıldızı duruşu
Şükran Soner; Kamu kaynaklarını ucundan da olsa haktan yana işletme çabaları hak götüre, fren tutmayan bir öfkenin tekerlekleri sürüşünde, haksızlıklara haksızlıklar, yağma düzenlerine katkılarda hukuksuzluklar patlaması yaşanıyor.
Uğur Mumcu ismi, kimliği, duruşunda simgeleşmiş, araştırmacı gazeteciliği, çok çalışma, çok araştırmanın ötesinde, kutupyıldızı duruşunu başarabilmeyi zorunlu kılar. Demem o ki güncel polemiklerin, hele de bu konuda en başarılı olanların, en uyanık, üçkâğıtçılar oldukları gerçeği söz konusu iken kulağınız her sese açık ancak tartarken terazinizin çok duyarlı olması kaçınılmazdır.
Uğur Mumcu ismiyle söze girdiğime göre, örneklersem ne demek istediğimi, derdimi daha açık anlatabilmiş olabilirim. Çoklu kaynaklar üzerinden gerçeklerle, yalanlar, tuzaklar üzerinden doğru sonuçlara ulaşabilmek uğruna, aynı konuya yönelik olarak ulaşabildiği tüm dosyaları, mahkeme kararlarını, tutanakları birleştirerek yorulmadan çalışmalarıyla ünlüydü. Kendi alanım, sokak, olay gazeteciliği üzerinden, olmazsa olmazlardan örnek vermeye çalışırsak çok tartışmalı siyasal, sendikal kongre gelişmeleri üzerinden habercilikte, asla taraflara sorulmuş sorulara verilmiş yanıtlarla yetinilmeyecektir. Çatışmacı, kavgalı sahneler bile olabildiğince uzaktan izlenecektir.
Büyük kitlelerin katıldığı toplumsal, siyasal eylemler, protestolarda, bir noktadan, yakın plan duruş, ilişkilere takılmak, en yetkili, sorumlu kişilerin söylemlerini veri almak, istemden de olsa halk kitlelerini, kamuoyunu yanıltmak suçunu işlemek bile olabilir. Kanlı 1 Mayıs 1977’nin bugün 12 Eylül’e gidiş sürecinde, iç dış odaklı en büyük provokasyonlardan biri olduğunu bilmiş, çözmüş olmamızın fazlaca bir yararı yok.
Olayın sıcağında, söz konusu provokasyon oyunlarının merkezi yapılmış Büyük Otel’in içinde yaşanmışlıklar üzerinden verilerin en doğru bilgisine ulaşmış Meclis araştırma komisyonu raporu saklanmamış olsaydı? Dönemin siyasal iktidarı ile ABD provokasyonlarının işbirliğinin çoklu ölümlere yol açmış tuzaklarını ülkemiz halkımızın çoğunluğu algılayabilmiş olsalardı? 12 Eylül darbesi üzerinden, ülkemiz sendikal haklarının gasbı tuzağı işletilebilir miydi?
***
Dünyada en diktatoryal rejimler ülkelerinde bile olmayan tek adam, Saray’ın yetkileri ile de yetinmeyip, icraatlarıyla hak-hukuk düzenlerinin tümden ayaklar altına alması icraatlarının sonuçlarında geldiğimiz suçlar, artık çorap söküğü gibi bir bir açığa çıkıyor. Ülkemizin çok ama çok büyük çoğunluğu için yaşamak karabasana dönüştükten sonra dipten gelen dalgaların büyümesi ile yaşanan yerel seçim sonuçları ortada. Saray’ın en yetkin ağızları, sözcüleri bile yenilgilerinin boyutlarını dillendirmemenin çabasında, kitleleri korkutarak, yıldırarak, daha da fazla can yakan, tehdit eden, icraatlarıyla caydırmanın dışında çözüm üretememenin çıkmazındalar.
Kamu kaynaklarını ucundan da olsa haktan yana işletme çabaları hak götüre, fren tutmayan bir öfkenin tekerlekleri sürüşünde, haksızlıklara haksızlıklar, yağma düzenlerine katkılarda hukuksuzluklar patlaması yaşanıyor. Son seçim öncesi bir koltuğun altında iki üç karpuz rezilliğine, gün güne dörtlü, beşli haksız, hukuksuz eklemeler, kayırmalar, vurgunlar geliveriyor. Yoksa yağma düzeninin kirli haberlerinin patlamasında, kulak tıkamalar, bıkkınlıkla, umutsuzluğun da geleceğine mi umut bağlanıyor?
Ne büyük yanılgı? Yaşanamaz, nefes alınamaz noktalara gelenler arasında, artık en şaşmaz yandaş güçlerinin, bir adım ileri, tarikatlar müritlerinin bile olduğu söyleniyor.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları