Ölen ölür kalan sağlar bizimdir
Şükran Soner; Yaşamları giderek güçleşen çoğunluğun duyarlılıkları, antenleri sanılandan çok daha açık işliyor. Kulaktan kulağa yaşananlar öylesine hızla, etkin, yaygın genel birikime dönüşüyor ki.
Şehit cenazelerinin yürekleri yakan acısı yine tırmanışta... Canları yananlar ağıt yakmayı bile ayıp sayarak sevdiceklerini toprağa veriyorlar... Törelerimiz sorgulamayı engelliyor... Gerçekten siyasal sorumluları yok diyebiliyor muyuz? Son günlerde mafyanın bulaştığı cinayetlerde patlamalarda ölenlerin toplamını bulabilmek olanaksız... Uzmanları dışında biz sıradan insanların kimlerin kimleri niçin öldürttüklerini bile anlamanın çok uzağındayız. Zaman bulup kimi şu günlerde çok fazla dizide yer alan ustalıklı senaryolar sayesinde ancak neden sonuç bağları üzerinden kimi sonuçlar çıkarabiliyoruz.
Sağ olsun devlet babamız kamuoyunu söz konusu cinayetler üzerinden bile aydınlatmada, nasıl başa çıkılmaya çalışıldığı üzerinden kamuoyuna bilgi verme gereğini duymuyor. Demokrasi kültürümüz öylesine ayaklar altına alınmış durumdadır ki... Vatandaşlık hakkımızı anımsayan görevli, sorumlular ortalıkta görülme zahmetine katlanmıyorlar. Belli ki işleyen kirli siyasal ilişkilerin yumağında kamuoyunun uyutulmasında yarar var...
Dibe çekilmiş toplumsal değerler, yıkılmadan ayakta kalabilme, yaşama savaşımını verme güçlüklerine boğulmuş milyonlar, öfke patlamalarını haklı haksız, olur olmaz anlarda gösterme yarışmasındaymışçasına davranışlar sergiliyorlar. Sonunda her gün tam da bu nedenlerle sayılamayacak kadar çok canımız gidiyor, birileri, birilerini ya isteyerek ya da öfke kontrollerini yapamıyor olarak öldürmüş oluyorlar...
Üstüne üstlük, yaşayabilmek için sokaklara egemen olma duygusunun patlamasında, kimlerin başına neler gelebileceğini kestirmek zorlaştıkça, sokağa çıkanların yüzlerindeki kaygıyı gözlemlememek olanaksız. Haydi utanmadan kendi kendimize, içimizden itiraf edelim... Milletçe korkak yaşamaya alıştık. Öfke patlamalarında saldırgan, günlük ilişkilerimizde birbirimize karşı korumalı, korkarak yaklaşıyoruz.
Metroda birkaç metre ilerimizde bazen bir kavga, yaygara çıkıyor. Eskiden çevredekiler araya gönüllü girer, ortalığı yatıştırırlardı. Şimdilerde başını çeviren parmakla, çoğunluk cep telefonuna, sarıldığı oyuna kapılmış gibisinden, “duymadım, görmedim...”i oynamayı yeğliyor. Egoizim ile korku, kaygı patlaması arasında bir şeyler yaşanıyor..
Elbette ezilmenin, haklarını sürekli kaybetmenin derinliği ile dipten gelen dalga, toplumsal patlama güçlendikçe güçleniyor. Hak aramadan vazgeçmeyen Aydınlanmacı örgütlenmeler, sendikalar, meslek örgütleri, çok sayıda sivil toplum örgütlenmeleri, halktan yana siyasal örgütlenmelerin boş durduklarını söylemeye kalkışmak büyük haksızlık olur. Kamuoyuna yansıtılmamalarına, ülke çapında algılanmalarının sınırlı olmasına sakın aldanmayalım... Yaşamları giderek güçleşen çoğunluğun duyarlılıkları, antenleri sanılandan çok daha açık işliyor. Kulaktan kulağa yaşananlar öylesine hızla, etkin, yaygın genel birikime dönüşüyor ki...
Hak arama direnişleri, ne kadar sonuçları saklanırsan saklansız, gerçeğinde kimi çarpıklıklarda olumlu düzeltmeleri ürettikçe, hak arama refleksleri de gün gün bizler gözlemleyemeden, ellerin tutuşması örneği, ülkenin her tarafına ulaşıveriyorlar. İnsanların yeniden bir araya gelerek, kimi canlarının yandığı konularda seslerini çıkarmada artık çok daha ataklar... Dipten gelen dalga önlenemez güçleniyor... Yeter ki siz, biz, birlikte artık insan olmanın gereğinde, daha güçlü el ele verebilelim...
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları