Seçimler yaklaştıkça siyasetçi ile seçmenin gündemlerindeki uçurum büyüyor
Şükran Soner; İzleyenler çok mu kızıyor, çok mu tepkiler veriyor? Toplumsal çıkışlara çok azı yansıyabildiği için haberimiz bile olamıyor.
Akla, mantığa uymadığı izlenimi veren toplumsal gelişmeler süreçlerini yaşıyoruz. Seçmenler en çok kendi partilerinin içlerinden gelen gelişmelerin haberlerine duyarlı, sert tepkiler veriyorlar. Oylarını kullanmayı aklından geçirmeyecekleri karşı taraftan gelen olumsuzlukları nerede ise olağan kabul eder bir duygusal, ruhsal havalara girmiş durumdalar. Tepkilerini eylemcilik içinde gösterenler azkınlıkta kalsalar da sokaklarda söylenip duran çoğunluk aidiyetlerinin içinde oldukları örgütlerde yaşananlara tepkililer...
Son seçimler öncesi izlenirlik patlaması yaşanan, kendi özlemlerine yanıt veren haberler, televizyon kanallarının tutkulu izleyicileri olanlar, alışkanlıklarını zoraki sürdürüyor olsalar bile hazzalmaktan uzakta bir duygusal küskünlük, kırgınlık içindeler. Haksız da değiller, gerçeğinde hangi yanda olurlarsa olsunlar tüm yayın kanalları en güncel gelişmelerin haberlerinin, yayınlarının peşinden koşturuyor olsalar da... Yaşananlar öylesine birbirinin aynı, turnusol kâğıdı ile kopyası çıkarılmış gibiler ki... Olayın, yerin, güncelliğinin bir anlamı kalmıyor. Sonuçta hepsi de seçmenin, halkın yaşam düzeyini geriye çeken yeni birbininin beteri sonuçları ile iç karartmaktan öte bir duygunun oluşmasını engelliyorlar...
Öfke, umutsuzlukla düğmeleri kapattıklarını söylemekten çekinmeyenlerin sayıları giderek artıyor. Kaçınılmaz, çoğunluğu iktidar yandaşı oldukları için, izlenirlikleri diplere inenlerin içinde çoğunluk iktidarlarının yandaşı medya yığınlarında olmak üzere, tüm yayın organlarının izlenirlikleri atbaşı, ilan gelirleri de düşmeden olmuyor. Kuşkusuz seçime en yakın günlerde zorunlu artışlar yaşanacaktır. Ancak şimdilik yayın organları için ayakta kalabilmek, yaşamını sürdürebiliyor olabilmek en yaşamsal sorun, soru işaretine dönüştü.
Elbette yandaş holdinglerin kaygıları, korkularının olabilirliği söz konusu bile değil. Onlar için, çok uzun yıllarda ayakta kalma araçları, iktidar erki ile kayırıldıkları holdinglerinin büyüklüğü ile doğru orantılı güvence altında. Medyada uğradıkları zararların geometrik katları ile, diğer holdingler işletmelerinin kârları katlanıp duruyor. En güçlü, en büyükleri üzerinden bilinen markalar nerede ise onlu yıllarla katlanmış olarak dimdik ayaktalar.
***
Seçmen vatandaşlarımız için aidiyetleri hangi cepheden olursa olsun çok şey fark etmiyor. Alışkanlık ya da zorunlu değişiklik, bir umut kendilerine dönük beklentileri olan alanlarda bir çözüm, bir habercik adına düğmelere basılıyor... Habercilerin gazeteci kalabilmek üzere son bir çaba ile Başkan Erdoğan’dan başlayan, bütün liderleri içine alan, daha önce dedikleri ile sonrasından yapmadıklarının kıyaslanması halkalarının oluşturduğu zincirlerden sığdırılabildiği kadarı ile paylaşımlar yapıldıktan sonra, verilmiş sözlerin çok ama çok büyük çoğunluğu üzerinden değişen hiçbirşeylerin olamadığı gerçeği sergileniyor.
İzleyenler çok mu kızıyor, çok mu tepkiler veriyor? Toplumsal çıkışlara çok azı yansıyabildiği için haberimiz bile olamıyor. Mikrofon uzatılanlar elbette anlık tepkileri ile yakınmalarını eksiksiz paylaşacak kadar dürüst, gerçekçi bilgilendirmeler yapıyorlar. Hepsi o kadar. İsterseniz zorunlu, mesleki deformasyon olarak değerlendirin, en çok bizler en fazla sağlıklı haber alabilme çabası içinde kanallar arasında oynayıp duruyor olsak da... Sık sık biz de yorgunluk, bıkkınlık, farklı bir gerçekliğe ulaşamamış olarak, kendimize göre keyif alabileceğimiz yayın arayışlarıyla çözüm bulma çabası içine düşmüş oluyoruz.
Kişisel vicdanımı rahatlatma açıklamamı, elbette sizlerle paylaşmak zorundayım: “Kendi gazeteme dönük ertesi gün yapmak zorunda olduğum işleri sağlıklı yapabilmek uğruna, beynimi dinlendirmek zorundayım. Akşam saatlerinde beynim, belleğim çalışmıyor. Ancak sabah uyanırken ayılabiliyorum...” kendi kendimi aldatmama sığınıyorum...
Sevgiyle kalın...
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları