Siyasetin DNA testi nasıl ölçülmeli?
Şükran Soner: Siyasetin DNA testi olsa, bulunabilse, zaten işler kolaylaşacak? Dünyanın ister evrim, ister devrim tarihinden yola çıkın, gidişatlarında doğrular ile yanlışlar iç içe..
Bu kadar çok yalan dolan, bu kadar çok kirli oyun, taktik, dünya ve de en çok ülkemizde yaşanan haksızlık, hukuksuzluklar, çamur atmalar, gerçekleri tersyüz etme karşısında; akıl sağlığımızı yitirmeden, insanca yaşayabilme, haklarımız adına gerçekleri görebilme, yanlış saflara çekilmeme, medya güdüleme tuzaklarına düşmemek.. adına özsavunmamızı nasıl yapabiliriz? Ülkemizdeki siyasetin “Dün dündür, bugün bugündür” sloganıyla baş tacı edilmiş yürüyüşündeki utanmazlık boyutuna varmış “U” dönüşlerinin kördüğümünde, genetik aile bağlarının ölçümünde yüzde yüzlere yaklaşabilmiş bilimsel gerçeklikteki DNA testi gibi gerçekçi bir ölçüm aracı bulmak düşünü tabii ki kuramıyoruz.
Ancak insanca yaşayabilmek, hak ve özgürlüklerimizi koruyabilmenin gücüne ulaşmak.. gibi yaşamsal bir derdimiz varken, deneme, yanılmalar içinde, haklarımızı koruyabilmemiz diplere çekilmişken, sürekli bedel ödeyebilecek halimiz de kalmadı; yok değil mi?.. Gündem yaratma tuzakları arasında, bir insan ömrü içinde yaşatılmış, ödetilmiş bedelleri şöyle bir düşünsek, aklımızı başımıza devşirebilsek olamaz mı? Kulağımızı ters elimizle göstermek zorunda bırakıldığımız tartışmalardan, ödetilen bedellerden kimi dersler çıkaramaz mıyız?
Siyasetin DNA testi olsa, bulunabilse, zaten işler kolaylaşacak? Dünyanın ister evrim, ister devrim tarihinden yola çıkın, gidişatlarında doğrular ile yanlışlar iç içe.. En kaba yol haritalarına göre, insan, doğa, tüm canlıların hakları, hak-hukuk yolundaki yola çıkışlarda, en başarılı olabilmiş örnekler içinde bile, en kaba sonuçları ile demokrasi içinde eşitlikçiliğe ulaşma ile diktatörlük içinde eşitliği yaratma rejimleri ortaya çıkmış. Kimlikler üzerinde ayrımcılıklarda, hele de inançlar dinler, mezhepler, her türden alt kimliklere ilişkin çuvallamalar, hem de hakların alınması gerekçesine oturtulmuş olarak çok daha da ağır yaşanmış.
***
Baksanıza bir virüs salgını içinde yaşadıklarımızda bile, yaşam hakkı adına işlenmekte olunan insanlık suçları ile dünyanın en güçlü, en zengin ülkeleri ile sermayelerinin yaptıklarıyla, yüzyıllar, çağlar gerisinde kalmış sanılan sömürü çarklarının çok daha acımasız işlemesi, dönmesi ile yüz yüzeyiz.. Ülkemiz için, bizim için gidişat, kıtalar arası yerimiz, toplumsal birikimlerimiz, devrimler, kazanımlarımızın gücü, katkılarıyla olumlu avantajlarımız varsa da.. Siyasi erk gücünün dizginlerinin tutulmasında ağırlık evrensel emperyal güçler, çıkarları oldukça, gidişat sonuçta onlarınkinden daha korkutucu olabilmekte..
Covid-19’un dünyada sosyal, ekonomik etkisi üzerinde yapılan son araştırmalardan çıkan sonuçlar ortada.. Türkiye dünyada en az nakit desteği ayıran iki ülkeden biri olmuş. Milli gelirin içinden ayrılan pay yüzde 1.1’de kalmış. Zengin ülkelerde bu oran ortalama yüzde 12.7’ler olarak ölçülürken bile ülkeler içinde yaşanan yoksullar aleyhine travmatik gelişmeler, ölümler, işsizlik oranları, giderek bir avuç en büyük sermayede odaklanan, toplanan akıl almaz kârlar tabloları ortalıkta saçılı. Yoksul ülkelerin ortalaması ise yüzde 1.6 olarak kalmışken, Türkiye’de daha da altında kalmış olması ürkütücü değil mi?
Ekonomi, demokrasi endekslerinde 167 ülke içinde 110. sırada kalmışız. Demokrasi puanımız 4.32’den, 4.09’a düşmüş. 0-2 puan alanlar açık otoriter ülkeler. Türkiye’ninki melez demokrasi sayılıyor.
Şu Boğaziçi Üniversitesi’nde AKP adaylıkları içinde seçtirilememiş, partili rektör atama eylemi sonrası çark edilmemesi adına yapılan siyasi polemiklerin düzeysizliğine hele bir bakın? Tartışmaların en taze anayasa düzenleme oyunu da içinde, tuzaklarına düşmeden yerini, duruşunu seçebilmek gerçekten çok zorlu bir iş.. 2002’den günümüze üniversiteler, öğrenci sayılarını patlatma adına, içerikleri, bilim kaliteleri üzerinden uçurum geriye çekmenin verilerine sadece bir baksak mı? Profesör olmak için kâğıt üstünde yazılı ilkeleri gündeme bile almamalı. 196 rektörün 68’inin tek bir uluslararası yayınının olmadığı gerçeğini anımsatmakla yetinelim. Bilimsel kariyerlerinin zorunlulukları kapsamında yaptıkları yayınlardan değerli bulunarak alıntı yapılamamış rektör sayısı ise 71. Tez yazılımı ile para kazanan şirket sayısı bu arada 100’e yakınmış. Naylon tezler için geçerli ödeme 2020 yılı için 200 milyon TL’yi bulmuşmuş..
Siyasetin DNA’sını ölçemesek de ne zaman, nelere karşı duracağımızı ölçemeyecek miyiz? Duracağımız insandan yana aydınlanmacı, hak, hukuk cephemizi ölçemeyecek miyiz?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları