Tek kutuplu dünya olmadı, sıra ikili, bölge ittifaklarında
Şükran Soner: Laik Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk devrimciliğinin, kurtuluş ve kuruluş savaşları destanları da içine alınmış olarak, ılımlı İslam projesi ile Amerikan projesi olarak parçalanmasının hedefe alınması.. Hepsi de bedelleri çok ağır ödenmiş fiyaskolarıyla yaşamsal gündemimizde
G20 Zirvesi’nin öncellikle de ülkemize dönük yansıyan, yansıyacak çelişkili haberleri içinde, satır aralarında, kafalarımızı çok karıştıracak, haberlerinin, uzun ya da orta vadeli sonuç gelişmelerinin özeti yukarıdaki başlık olabilir. Gelin görün ki bizim gibi ülkeleri çarpacak dip dalgalarını görebilmekle ilgili, gerçekçi bir değeri, anlamı pek yok. Atların tepişmesine ilişkin özdeyişi unutmadan, yeni yeni acul adımların bedellerinin ne kadar ağır olacağını unutacak halimiz kaldı mı ki?..
Özünde tarih, emperyal çıkarların kirli paylaşımları adına izlenen siyasetlerin gerçekçi işleyiş kuralları doğru okunabildiğinde, sağlıklı sonuç, dersler çıkarmak çok zor gibi görünmüyor. Dünyamızı hoyratça, insana, tüm canlılara aykırı koşullarda tüketirken, göremediğimiz, olumsuz gelişmelere ilişkin süreçlerin, bilimsel-teknolojik devrimlerle doğru orantılı olarak, insana, doğaya, aykırı gidişe ilişkin miat, dönemeçlerin, bir insan ömründe tanıklık edilebilecek kadar hızla kısalmakta oluşu..
Benim gazetecilik ömrümün içine sığabilenlerdeki dehşeti katlayacak boyutlardan korkmamak elde mi? En güçlü, kirli, emperyal çıkar odakları adına tutkulu, gözü kara gündeme sokulan projelerin sonuçlarında bile, bir insanın çeyrek ömrüne dahi sığıveren, sonunda kendi silahı ile kendini vurmak boyutunda trajik sonuçlar yaşanıyor..
***
Kestirmeden tek kutuplu dünya düzeninin en etkili, en parlak senaryolarının pazarlandığı günlerden bir anımı anımsadım.. Amerika’nın 1. Körfez Savaşı sonrası, TÜSİAD’da yapılan bir toplantıda, Fransız Devlet Başkanı’nın ünlü danışmanı, teorisyenini, ünlü tezleriyle dinliyorduk. Adını o zaman bile ezberleyememiştim ama birçok kitabı vardı, fetva cümleleri ise çok iddialı, bir o kadar çarpıcıydı..
“Artık zengin kuzey dünyasında emperyal paylaşımlar adına, 1., 2. Dünya Savaşları benzeri kanlı çatışmalar yaşanmayacak. Ancak yoksul güney dünyasında, Ortadoğu, İslam ağırlıklı, Afrika, Amerika eski sömürgeler toprakları üzerinde yoksulluğu paylaşmamak adına savaşlar yaşanacak. Sakın 1. Körfez Savaşı’nda Amerika işin içindeydi cümlesini kurmayın. Vardı ama havadan bombardımanda...”
Tek kutuplu dünya düzeninde, savaşsız emperyal güç odaklarının büyümesinden insanlığın pay alması önlenemez, kendiliğinden olacaktı. Ulus devletler tarihe karışırken, ideolojilere de gerek kalmıyordu. Bireyin her türden alt kimliği ile özgürleşmesi kutsanıyordu. Aynı topraklar üzerinde birlikte yaşayan, ister bir köy, kasaba, kent en küçük yerel örgütlenme ölçeğinde, isterse bölgeler, var olan ülke sınırlarını, dünyayı paylaşanların insanlık tarihi boyunca, günümüze kadar uzanan deneyimleri ile elde edilmiş evrensel insan hakları, hakhukuk devletleri düzenleri, sınıfsal başta sendikalar, meslek örgütlenmeleri, ilkeleri, kazanımları hafife alınıyordu..
Aslında dünyanın en hızlı büyüyen çokuluslu tekelleri odaklı, yine dünyanın en büyük ekonomik güçleri adına düzenlenen Davos zirvelerinde bile sermaye sınıfları adına kaygılı gelişmeler ciddi ciddi tartışılıyordu. Yine de milyarlarla dünyalının giderek aşağı çekilen haklar kayıplarının, kuralsız düzene doğru dibe çekilişlerin toplumsal patlamalara dönüşmemesi yolunda emperyal çıkarlar adına örgütlü refleksler yeni sömürgecilik boyutları ile hızla katlanıyordu.. Yakın tarihlere kadar öne çıkarılmayan algıda, medyatik güdüleme silahının çok etkin kullanılması başta, dünya çapında emperyal odaklar olarak da büyüyen ekonomilerdeki otoriterleşme, açık diktatörlükler, askeri-sivil darbelerin icraatları evrensel hesaplaşma gündemi dışında kalıyordu.. Milyarlarca dünyalının yaşamlarını karartan, insan hakları, hak-hukuk demokrasi suçları, yoksullaşma, yoksunlaştırma boyutlarıyla, diktatörleşmenin boyutları, alt kimlikler üzerinden özgürleşme savaşımları kapsamında saklanabiliyordu...
Kültürler, dinler, mezhepler dünya ölçeğinde odakta, iç dinamiklerinde aslında pek çoğu için geçerli ayrışmanın günümüz dünyasında söz konusu olamayacağı, ırklar, mezhepler, aşiretler üzerinden, kuşkusuz çok kimlik ve dillerin varlığı, gelenekler de etkin ve de baskın kullanılıyor olarak yaşatılan ötekileştirmelerde, ne kadar da çok acımasız savaşlarda, kanlar akıtıldı değil mi? Yakın tarihlerden Irak-Afganistan işgalleri, Pakistan’ın yan ürün olarak kendiliğinden daha beter hale düşürülmesi, Balkanlar’da halkların kardeşliği üzerine, din odaklı, ırk soslu kanlı hesaplaşma.. Laik Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk devrimciliğinin, kurtuluş ve kuruluş savaşları destanları da içine alınmış olarak, ılımlı İslam projesi ile Amerikan projesi olarak parçalanmasının hedefe alınması.. Hepsi de bedelleri çok ağır ödenmiş fiyaskolarıyla yaşamsal gündemimizde...
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları