Yangın var... Yangın var
Şükran Soner; Yıldırarak, saldırganlıklarının dozunu yükselterek, kitlelerin hak arama ittifaklarını kırabilecekleri, eninde sonunda teslim alabilecekleri düşlerinden vazgeçememişler.
Gözlerimin önüne gelen görüntü, İstanbul’un Osmanlı dönemlerindeki ahşap mimari yıllarında çıkan büyük, toplu yangınlarda, yangınları söndürmeye çalışan emekçilerinin çırpınışları,
“Yangın var... Yangın var...” çığlıkları ile koşturmacalarının çoğunlukla acılı kayıplarla noktalanmalarının tarihe geçen kayıtları. Günümüzde hep birlikte, ağır bedellerinin, halkımıza ödetilmekte olduğu, ekonomik, sosyal, siyasal yangınların hepsi birden, birbirlerine karışıyor olarak yaşatılırken, bir avuç iktidar erkinin sorumlularının kılları kıpırdamıyor. Keyifleri yerinde, tuzları kuru.
Giderek ucuzlayan saldırgan usluplarıyla, hâlâ kitleleri susturabileceklerinin dışında bir niyet ufuktan bile görülemiyor. Doğaya ihanetin kaçınılmaz acı sonuçlarıyla yüz yüze, kurak yaz günlerinin üzerine, sonbahar aylarının da eklemleneceği bilgileri ulaşıyor. Yine de her gün bir yenisi eklemlenen yaşam koşullarımızı biraz daha biraz daha diplere çeken yangınların yeni acıları karşısında yıkıcı etkileri hafif kalıyor.
Yıldırarak, saldırganlıklarının dozunu yükselterek, kitlelerin hak arama ittifaklarını kırabilecekleri, eninde sonunda teslim alabilecekleri düşlerinden vazgeçememişler. Ya da en azından vazgeçmeye niyetli olmadıkları çıkışları, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylemlerinde yeniden ağırlık dozunun yükseltilmesiyle, hakça arayışlara hâlâ niyetlenilmediğinin kanıtlarını oluşturuyorlar.
***
Sokaklardan gelen seslere kulak tıkanarak, iktidar çarkların döndürülebileceğine inanmak, vazgeçmeye niyetli olmadıkları söylem dilleriyle de “Gaflet ve dalalete düşmek değil mi?” Ülkemizin tarihindeki en uzun soluklu, sindirilmişliğin kalıcı olabileceğinin, bir yolu olabileceğine hâlâ inanıyor olmak, “Yanılgıların en büyüğü değil mi?” Yolcu kalabalığının gürültüsü, kitabıma dalmış olsam da çok gürültülü, bana göre çok farklı, renkli bir tartışmaya kulağım takılıverdi.
Biri son seçimlere kadar Erdoğan’a oy vermiş, diğeri belki işçi kökenli, kulaktan dolma yaşamdan birikimli, dostça, sevimli, geçmişten yaşanmışlıkların onaylarını alarak, gerçeklerin çok çarpıcılarından örnekleri sıralıyor. Karşılıklı gülerek, doğrularda uzlaşılıyor. Şaşkınlığım, en çok eleştirilerin haklı olarak yapıldığı 1970’li yıllara, gençliğin darmadağan en çok kendilerini yaktıkları olaylarda bile uzlaşmalarından.
Sonuç olarak ulaştıkları, uzlaştıkları noktalar, birbirinden kirli tuzaklar, oyunlarla gençliğin birbirlerine kırdırılmaları sonrasında, ulaştıkları yaşamsal dönemeç taşları. Birbirlerini kucaklıyor olarak, kirli oyunlar, tuzakların sonucunda hep halkımızın, hep birlikte vuruluyor olması gerçeği. Vurgunları birer birer saymaktan yorulmuyorlar. Her yaştan, her kültürden, giysileri ile bile çok ayrışmış yolcuların tümüne birden seslerini, uzlaşmalarını duyurmaya yönelik, seslerini yükselterek, kahkahalarını artırarak paylaşmayı sürdürüyorlar. Çok farklı kimliklerden yolcuların katkıları ile, ortak toplu, şenlikli bir eylem havasına dönüşüyor.
İster inanın ister inanmayın, son aylarda giderek artan dozlar, tonlarda, bir grup eylem için yola çıkmış, kimi hayvanseverler, kimi gündemli protesto eylemcileri, eyleme dönük duraklara ulaştıklarında, kalabalıklarını katlamış olarak vagonlardan toplu çıkışlarla ayrılıyorlar.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları