Yangından mal kaçırır gibi cenaze kaldırılır
Şükran Soner; İktidarın en iyi kamu hizmeti verdiği alandan, yakınmalarla yüzleşilen, insanların sevdiklerini içlerine sindirebilmiş olarak toprağa veremedikleri, çok boyutlu olumsuzlukların yaşandığı günümüz koşullarına nasıl gelindi?
3 Kasım 2002 seçimlerinden bugüne iktidarda olan Erdoğan liderliğindeki tek adam rejiminin sorgulanmayan icraatlarının başında gelen, Diyanet İşleri Başkanlığı sorumluluğunda yürütülen cenaze kaldırma hizmetleriydi. Ayrımcılığın bilinçle yapıldığı Aleviler başta, dışlanan mezheplerin haklarının gasp edildiği gerçeği ortada duruyor olarak, yoksullar bir yana, en varsıllara kadar ulaşan hizmetlerden hoşnutluk söz konusu idi. İktidarın en iyi kamu hizmeti verdiği alandan, yakınmalarla yüzleşilen, insanların sevdiklerini içlerine sindirebilmiş olarak toprağa veremedikleri, çok boyutlu olumsuzlukların yaşandığı günümüz koşullarına nasıl gelindi?
Kısa dönemde, vurgun düzeninde zenginleşmenin geometrik yükselişi, gelişmişliğin değil sömürgeciliğin, yağma düzeninin simgesi köy kentler yaratma, betonlaşmanın süper projeleri ile gelinen noktalarda, dini imanı olmayan paranın yönlendirmesinde, amip gibi büyütülen kentleşmelerin kaçınılmaz sonuçlarının mezarlıklara yansımasının da kaçınılmazlığı üzerinden söylenebilecek söz yok. Uzak ulaşılabilecek noktalara doğru, çarpık, çurpuk apartman tipi mezar yerleri yaratmak zorunda kalmak kuşkusuz kaçınılmaz sonuç.
Tartışmak zorunda olduğumuz konu, siyasi iktidarını siyasal İslamcılık üzerinden yürütmüş iktidarın, yaşamın her alanına bulaştırdığı çarpık vurgun düzeninin, sonunda Türkiye’nin amip gibi büyümüş Diyanet bütçesini bile benzer olumsuzluklarla, en iddialı yürütülmeye çalışılan cenaze kaldırmada da, gecikmeli olsa da olumsuzluklara çekmiş olması halleri.. Araya pandemi girmiş, ölenlerin sayılarındaki patlamalarla bağlantılı sorunlar arasında gerçekte yaşanan çarpıklıkları göremez, ayamaz olmuştuk..
***
Geçen salı günü, her birimiz için en az 50 yıllık paylaşılmış gerçek dostlukların söz konusu olduğu, sözcüklerin tam karşılığı gerçek bir bilim insanı kimliği yanında, gerçek insan sevgisi, büyük küçük, uzak yakın ayırımlarını yapmayı aklından geçirmemiş olarak, emek gücü ile birikimlerini sınırsız kullanıyor, hep çalışıyor, koşturuyor, üretiyor olarak, üstelik yüzündeki gülüşü hiç soldurmadan yaşamış Öner Eyrenci arkadaşımızı toprağa verdik.
Cumhuriyet’in 5 Nisan tarihli 11. sayfasında yayımlanmış ailesine, cenaze kaldırma işlemlerine ilişkin onaylar alınırken dikte ettirilmiş bir cümleciğin anlamını hep birlikte çok yanlış okumuşuz. Boşuna “Şeytan ayrıntıda gizlidir” denilmemiş. Bundan sonra aileler, kendilerine dikte ettirilmiş cenazenin kaldırılacağı caminin adı verilmiş olarak konulmuş, daha doğrusu dikte ettirilmiş “kalkacak” sözcüğünün anlamını ciddiye almak zorundalar. Saat 16’nın anlamı, cenaze töreni üzerinden değil, araca konulup arkasından katılacakların da ister ayrılmış toplu araç isterse özel araçları içinde sıraya girmeleri anlamındaymış.
Pandemi dönemi karmaşasında atladığımız kurulmuş yeni kârlı tatlı düzende, Diyanet’in iç yapılanması içinde, cemaat, tarikat ilişkileri, pazarlıkları içinde örülmüş ekmek teknesi işlerin hesapları karışmış. İşin gerçeği cenazeleri ücretle, para alanlar yıkıyor, yakınlarına mutlu olmaları adına ancak su dökmeleri öneriliyor. Araçlarda çalışan tüm ekiplerin işleri, alacakları paralar kayda geçen hizmetleri ile bağlantılı. Elbette mezar kazılması işlemleri de önceden belirlenmiş işçi kadrosu eli ile, zincirleme bilmediğimiz paylaşım ağlarında gerçekleştiriliyor. Yakın akraba, evlatlara sevabına isteyenlere usulen bir kürek atmak düşüyor. İşin tüm zamanlarının organizasyonu, elbette sorumlu imamda.
***
Siz aileler ve dostlar olarak acıların paylaşılacağı bir törenin içinde olacağınızı sanıyorsunuz. İsteyenler önce camide namazını kılacak, sonra avluda akrabalar dostlar birbirlerine başsağlığı dileyecekler. Ölen dostla helalleşilecek. Aynı saatte, zamanında cami avlusuna ayak basanlar, eşine bile başsağlığı dileyemediler, birbirleriyle hiç görüşemediler. İmam cenaze arabasının kalkış ilanı olan 16.00’dan 5 dakika önce avludaki cenazelerin topu için birden birkaç cümlelik son duayı okudu. Hepsi o kadar. Şipşak arabalar yola koyuldu.
Başka şehirlerden gelmiş yakın dostların mezarına bile yetişemeden geri dönmelerinin öfkesinde saatleri tuttum. Toprağın işçiler tarafından kazılıp oğluna bir iki kürek attırılması sürecinin toplamı 15 dakikayı geçmedi. Kapanmış mezarın üzerine yerleştirilecek çiçeklerin başında bekleyen ayrı işçi grubu sırada, araçlara koşturmak zorunda kalan bizlere eşi, çocuklarına ancak elle dokunulabilecek bir iki dakika kalmıştı.
Fransa’da eşinin annesini yeni uğurlamış, bir başka dost, hepimizin ortak öfkesi ile “Ölüm acısını paylaşmak bile suç olmuş..” diyerek isyanımızı dillendiriyordu..
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları