loading
close
SON DAKİKALAR

'Kıvılcımlı yazısı' üzerine

Turgut Ünlü
Tarih: 06.05.2020
Kaynak: www.istanbulgercegi.com

Turgut Ünlü: Türkiye sosyalist hareketinin kuşkusuz en önemli en değerli isimlerinden birisi Dr.Hikmet Kıvılcımlı’dır.

Değerli Dostlar;
Elbette biliyoruz, bugünler hiç de ‘’sol’’ içinde tartışma, gündem oluşturma, dikkatleri ana konulardan başka yerlere döndürme günleri değil. Kaldı ki, daha önce bir yazımızda belirttiğimiz;
"Sisteme karşı mücadele başarılı olabilmenin önemli anahtarlarından biri de dil ve metot birliğidir.         
Dil birliğinden kasıt, sorunu berrak, nesnel ve somut biçimde ortaya koyarak, hedef, zamanlama, beklenen sonuç gibi nesnellikleri, eylemsel ve örgütlülük boyutuyla ortaklaşa anlayışıdır.
Metot birliğinden kasıt, diyalektik ve tarihi materyalizmin ilkeleri baz alınarak ulaşılabilecek güvenilir kaynaklar değerlendirerek hiçbir dogma ve şablona düşmeden tez, antitez ve senteze ulaşma çabasıdır.  Bu metodu hayata geçirebilirsek bilgi eksikliğimiz ya da yetersiz kaynaklar nedeniyle hata ve yanlış yapılsa da, süreç içinde doğruya yaklaşım şansımız çok yüksek olur. Felsefi olarak; doğru bizden sürekli kaçar. Dolayısıyla, tespit edilen bir hedefin, her an yeni hedeflerle değişebileceği dinamik bir model tek yoldur.’’
Tespitinden sonra;
"İlk önce mevcut tüm siyasi yapılanmaları hiçbir şekilde hedef almadan, rekabet, kafakol ilişkisi gibi primitif - ilkel alışkanlıklar yerine, var olan her yapının güçlenmesine, program ve hiyerarşisine saygı göstererek genel anlamında zenginliğimiz olarak değerlendirilmelidir.
Herkesin ortaklaşabildiği hedef ve modeller üzerinden örgütlenme biçimleri yaratılarak, siyasi iddiaları sistem dışında, eylemli, zamanlamalı, bir adım ileri iki adım geri diyalektiği çerçevesinde, toplumsal meşrutiyeti ve rızayı merkeze koyarak yaşayabilecek siyasal programlar başlangıç noktası olmalıdır."
tespitini yaparak,  ‘’nereden başlamalı ‘’ sorusuna yanıt aramış, ardından da  ‘’ ne yapmalı? ‘’,  ‘’nasıl yapmalı? ‘’ sorularına yanıt vermiştik.
Hal böyleyken;
Küçük yuvar, fraksiyon, arkadan dolaşma... Alışkanlıklarını bir türlü bırakmayan kendinden menkul kişiler özellikle de anavatan olarak seçtikleri yerlerden, belirtmeye çalıştığımız  ‘’yüce birlikte olabilme’’  anlayış ve yan yana yürüme kardeşlik duygularımızı baltalamak için çaba sarfetmektedirler.
Bunun en son örneği,  S. Şahin Polat tarafından ABD’ deki Politez adlı bir sitede yayınlanan  ‘"Kıvılcımlı Üzerine"’ yazısıdır.
Kendi içerisinde hiçbir tutarlılığı, derinlemesine bilgi içeriği olmayan, yalnızca  ‘’belli ‘’ duruma hizmet etmeyi amaçlamış bu yazıya cevabımız aşağıdadır.
Böylesi dönemde bu gibi "sudan"  şeylerle zamanınızı aldığımız için "af" dileriz.
Saygılarımızla...

 “KIVILCIMLI YAZISI” ÜZERİNE…

• Türkiye sosyalist hareketinin kuşkusuz en önemli en değerli isimlerinden birisi Dr.Hikmet Kıvılcımlı’dır. 69 yıllık yaşamının 22 yılını inandığı değerler uğruna derebeyi zindanlarında geçiren, buraları kendi deyimiyle “Üniversiteye” çeviren, örgütlü yaşamdan hiç kopmayan, işkencehanelerde tek kelime sır vermeyen birisidir Dr.Hikmet Kıvılcımlı.
• Bu topraklarda el atmadık, araştırmadık ve incelemedik bir alan bırakmamış, yüzü aşkın yazdığı eserlerle toplumun aydınlatılmasına katkı sunduğu gibi, TARİH TEZİ gibi kaleme aldığı original tezleriyle Marksizme katkı sunmuştur.
• Her attığı adım, her yazdığı satırın en başında İŞÇİ SINIFI olmuştur.
• Gencecik yaşlarda girdiği komünizm mücadelesini, her türlü zorbalığa, ihanete, vurdum duymazlığa ragmen, son nefesine kadar sürdürmüş, sınıf düşmanlarına karşı tavizsiz bir teorik ve Pratik mücadele vermiştir.
• Böylesi bir USTA’nın elbette sevenleri kadar, O’nun gibi “kıldan ince kılıçtan keskin” bir inanç-bilinç-eylem içersinde olmayan, olamayanlarca sevemeyenleri de olacaktır.
• Bunlar, tarihimizde çok ama çok örneklerle doludur.
• Neoliberalizmin çıktığı en yüksek noktadan hızla aşağıya doğru inişe geçtiği, bir virus salgınının devletleri, kurum ve kuruluşları, insanları şaşkına çevirdiği günümüzde, bu toprakların en üretken insanlarından birisi olan Dr.H.Kıvılcımlı’nın; anavatanından kilometrelerce uzakta, bir haber sitesinde, Avrupa’da yaşamayı tercih etmiş birisi tarafından, hem de en sığ, en bilgisiz, sırf “Doktoru ben de eleştirenlerden biri olayım” toyluğuyla yazdığı-yazdırıldığı- yazı, doğrusunu söylemek gerekirse bizleri hiç şaşırtmadı.
Niye ?
Tam insanların ayrılıkları bir kenara bırakarak”büyük bir dayanışma ağını, asıl hedefe kilitlenerek elele, omuz omuza, kolkola kurmalıyız” demeye başladıkları sırada birinin/birilerinin böylesi bir zıpçıktılık yapacağı belliydi.                                                                                                                                                     
Çok mu önemli ? Hayır.
Ama cevap vermeden de olmaz, çünkü böylesi meydanı boş bulduklarını sanırlar. Bu nedenledir ki, aşağıdaki satırlar kaleme alındı.

“Kıvılcımlı Üzerine” başlıklı yazı S.Şahin Polat’ın, 16 Mart 2020 tarihinde Amerika’daki Politez Sitesinde yayınlanmış.
Yazar, tüm Kıvılcımlı “eleştiricileri” gibi söze bir övgü cümlesi ile başlıyor; “Hikmet Kıvılcımlı, sosyalist geçmişimizin yüz akı, Şefik Hüsnü, Fuat Baraner, Mihri Belli gibi devrimci özellikleriyle her zaman bize örnek olmuştur.”
Ama ? , “….tüm devrimci özelliklerine rağmen hotzotçu, emredici, incitici, yanılmazcı, anlaşılmaz, ekstrantik ve tekçi bir tarsi ile bize kötü bir örnek oluşturuyor.”
Buyrun… Nasıl başladı, nasıl anlaşılmaz bir çelişki ile bitirdi.
Gerek giriş, gerekse bitiriş cümlelerindeki nitelemelerde, açıkça okuyanı ikna edebilecek ne bir açıklama, ne de bir örnekleme var.
“Kıvılcımlı Üzerine” başlıklı yazı S.Şahin Polat’ın, 16 Mart 2020 tarihinde Amerika’daki Politez Sitesinde yayınlanmış.
Yazar, tüm Kıvılcımlı “eleştiricileri” gibi söze bir övgü cümlesi ile başlıyor; “Hikmet Kıvılcımlı, sosyalist geçmişimizin yüz akı, Şefik Hüsnü, Fuat Baraner, Mihri Belli gibi devrimci özellikleriyle her zaman bize örnek olmuştur.”
Ama ? , “….tüm devrimci özelliklerine rağmen hotzotçu, emredici, incitici, yanılmazcı, anlaşılmaz, ekstrantik ve tekçi bir tarsi ile bize kötü bir örnek oluşturuyor.”
Buyrun… Nasıl başladı, nasıl anlaşılmaz bir çelişki ile bitirdi.
Gerek giriş, gerekse bitiriş cümlelerindeki nitelemelerde, açıkça okuyanı ikna edebilecek ne bir açıklama, ne de bir örnekleme var.
Yazının içersine girip “kötü örnek olma”lara bir bakalım.
Yazarımız, “Önce Üslup” başlığında; Kıvılcımlı’nın üslubunu dört alt başlıkta topluyor:
1-“Eksantrik yani anlaşılmaz tanımlardan oluşmaktadır” alt başlığında, Kıvılcımlı’nın kullandığı birkaç sözcük, deyim sıralıyor.
Bu sözcükleri, deyimleri Kıvılcımlı nerede, hangi amaçla kullanmış? Bunlar, kullanıldığı yerlere bir anlam katmış veya anlamı bozmuş mu? Bunların kullanıldığı yerlerde açıklamalar var mı? Varsa neler?
Bu soruların yazarımızda hiç bir karşılığı yok. Derdi de değil.
Oysa ki, her sözcüğün kendi başına bir anlamı olduğu gibi, bunlar, tam yerinde iyi kullanıldıklarında hem konuyu pekiştirirler, hem de açıklayıcı olup, iyi anlaşıma kolaylık sağlarlar.
Kıvılcımlı, 1902 Priştine doğumludur. O dönemin yazı, edebiyat, konuşma dilini, Fransızcayı ve de tabii ki anadilini iyi bilmektedir. Zengin dilinde, kavramları son derece açıklayıcı biçimde kullanır. Atasözlerini, deyimleri, yerel bazı sözcükleri, manlier, deyişleri anlatacağı, aktaracağı konuyu daha anlaşılır kılmak için büyük bir ustalıkla kullanır.
Yazarımız böyle yapmaz. Bunları ait oldukları yerlerden, metinlerden cımbızla ayıklar, ardarda dizer ve “bakın ne kadar anlamsız kaldılar” diye “belirleme” yapar.
Bunlar yetmez, bir de örnekleme yapar: “Bir örnek: şef kalitesinin taktik eksikliğine ideolojik silah yetmez’ ‘sınıf karakterrinin ideolojik eksikliğini Pratik silah kaldırmaz.”
(YENİ SOSYALİSTLERİ ELEŞTİRİYE ALIŞTIRMALI adlı bölümden).
Yazarda imla kuralları hak getire…Aynen alımtıladık. Önce alıntı yerindeki yanlışı düzeltelim: Her iki cümlede; ‘YENİ SOSYALİSTLERİ ELEŞTİRİYE ALIŞTIRMALI’ bölümünde değil, bir sonraki; ‘BUGÜNKÜ “YUVAR”LARIMIZ (MAHVİL=ÇETE’LERİMİZ)’ bölümünde geçer.
Birinci cümle, Ak Aydınlık (PDA) için yapılan tesbitte, ikincisi Al Aydınlık (ASD) için yapılan tesbitte geçer. Her iki cümleyi de kendi yerlerinde cımbızlamadan kullandığınızda oldukça anlamlı ve açıklayıcıdırlar.  (Devrim Zorlaması, Demokratik Zortlama-Sosyal İnsan yay. S:37).
2-“Kategorileştirme, küçümseme ve hiyerarşi: Kıvılcımlı 1969-70 yılında  sosyalist grupları aşağıdaki gibi kategorize etmiş.” diyor.
Yazarımız ve ardından, Kıvılcımlı’nın “kuşakların sosyalizme katılış tarihlerine göre sıralaması”nı yazarak, Kıvılcımlı için; “kategorileştirme, küçümseme, hiyerarşi” yapıyor diyebiliyor. Bunu nereden çıkarıyor ? belirsiz. Üstelik bir de “küçümseme” sözcüğünü ekliyor. Pes… doğrusu.

3-“Öfke ve komut: Kıvılcımlı’nın öfkesini hemen hemen her satırında görebilirsiniz. Yukarıdaki anlaşılmaz ve sınıflandırma yapılan örneklerde gördüğümüz gibi aşağıdaki örnekte de söylenmek istenenler doğru bile olsa, üslubundaki her üç tarsi bir arada görebiliyoruz.”
Yazarın, “yukarıdaki anlaşılmaz” dediği örneklerden ne kastettiğini gördük. “Ben anlamadım” diyemiyor, dolanıyor. Cımbızlayarak aldığı bazı sözcük ve cümleleri, oldukları yerlerin anlamlarını bozacak biçimde seçip; ard arda diziyor ve buna da “anlaşılmaz” diyor. Neden anlaşılmaz, neresi anlaşılmaz, o sözcük/cümle hangi bütünlük içindeydi gibi sorular yazarı hiç ilgilendirmiyor.
“Strateji çizmek : a) Aklına esenin işi değildir. Partice çizilir. b) Soyut kavram, slogan atmak değildir.  Somut Pratik, Program ister.  c) “Formül ezberciliği” devrimci güçsüzlüğün belgesidir. Kırk yıl sonra Türkiye’de ne yapılıyor ? “Gelin kapı arkasında baltayı buluyor” olsa hiç kınamayacağız. Hiç kimsenin görmediği ve bilmediği bir Strateji baltası keşif ve icat edildiği kendine göre velvelelice ortaya atıyor.” (‘STRATEJİDEN VE TAKTİKTEN SÖZ ETMENİN YOLU’ adlı bölümden).
Kıvılcımlı’dan alınan bu alıntıda öfkenin, komut vermenin yeri nerededir?  Bunları bulmak için S.Polat olmak gerekiyor galiba. Oysa, önyargısız, dikkatle okunursa, bu satırlarda Kıvılcımlı’nın, yılların verdiği tecrübe ile genç kuşaklara, strateji-taktik ve özellikle de PARTİ konusunda uyarı ve açıklamalarda bulunduğu görülür.
Kıvılcımlı, burada Lenin usta’nın İKİ TAKTİK kitabından da örnekleyerek; STRATEJİ, TAKTİK ve PARTİ konusunu göze batırmaktadır. Ne öfke ne komut verme vardır. Yalnızca teorik birikim vardır, genç kuşaklara uyarı ve öneriler vardır. Görülmemiş, görülememiş, görmekten kaçmış.
Bu da yetmiyormuşçasına, ilk a), b) ve c) diye maddelenenler zaten bölümün özeti olarakbaşa çıkarılıp, italiklenmiş cümleler. Onları metnin içine katıp, anlaşılmazlaştırmaya çalışmak da ayrı bir maharet olsa gerek.
4-Teorik eksiklikten doğan genel tanımlarla eleştiri:
“Kıvılcımlı karşı çıktığı görüşlerisomut örnekler ve teorik analizler yaparak kritik etme ve bizlere bu konuda aydınlatıcı olma yerine, bu çalışmasında genel doğruları tekrarlamaya yer vererek tartışmanın geliştirici silahlarından bizi mahrum bırakıyor. “
Yazarımız!, bu alıntıdan sonra hemen örneğini de hazırlamış: “Karagöz gibi "yıktın, viran ettin perdeyi... " ABA'cılar Türkiye Halkını ve İşçi Sınıfını bu mavallarla oyalayıp politika moralinde sıfıra indiriyorlardı. Proletaryanın bilinçli elemanlarını" ve Devrimci Gençliği TİP'ten soğutarak, Karayüzlü Komandolara elsiz, ayaksız, "kafadan gayrımüsellâh" bırakıyorlardı”("TEPEDEN İNME" ALERJİSİ: ÇOK YÖNLÜ MÜCADELEDEN KAÇMADIR’ adlı bölümden).
Bu alıntılarda da  bölüm yanlışları yapmış yazarımız. Buraya kadar kitabın henüz 50. Sayfasındayız ama hiç özenli davranılmadığı için bölüm başlıkları tutmuyor.
Yukardaki alıntı bir sonraki “BAŞA GÜREŞ” DANGALAKLIĞININ ANLAMI: HALKA İHANET” başlıklı bölümden.
Bu bölümde de Kıvılcımlı yine Lenin’den referanslarla o zamanki TİP yönetiminin yanlışlarını sergiler. Buradaki gibi el çabukluğu yapıp, paragrafı yarısından alıp sergilemez.
Yazarımızın “Türkiye solunda, bir yılı aşkın zamandır, birbirine paralel iki olay suyun yüzüne çıktı: 1-TİP içinde patlama, ABA'cıların Tekerlenmesi. 2- TİP dışında Millî Demokratik Devrim "Stratejisi" yahut Tekerlemesi. Sonra bu iki olay birbirine girdi.”   (Aynı bölümden) diye yaptığı alıntı da ne yazık ki, bir değil iki sonraki; TÜRKİYE’DE SENDİKALİZM VE PARLAMENTARİZM başlıklı bölümdendir. Ne demeli?
Yazarımız, tüm bu el çabukluğu alıntılardan sonra; “Kıvılcımlı’nın tartışma üslubunun ana karakterleri bunlar” diyerek “ÜSLUP” başlıklı bölümü bitirir.
Evet… Biz de, “S.Polat’ın eleştiri üslubunun karaktersizliği” diyerek bu bölümü sonlandıralım.
Yazarımız, ‘TEORİK İÇERİK’ başlıklı bir yazı ile yazısının ikinci bölümüne başlıyor ve  birdenbire eleştiride bulunduğu Kıvılcımlı’nın kitabının 112. Sayfasına atlıyor, şu alıntıları veriyor: “Türkiye ekonomi ve politikası 1925'ten beri şirketlerin (finans-kapitalin-abç) tekeline teslim edildi. Kırk bin traktör, yüz bin oto, benzin istasyonları türkiye'nin amerikan mandalığına geçiş merasimi oldu.” (FİNANS KAPİTAL DEREBEYLİĞİ bölümünden)“.
“Türkiye ekonomisinde 1925 den bu yana finans kapitalin hâkim olduğunu söylemek ve bu konuda bize hiçbir argüman sunmamak sanırım oldukça vahim bir hata. Lenin’in bu konudaki tespitine sanırım hepimiz katılıyoruzdur:”
Pekâlâ, 1925 lerden itibaren, hatta 1950’lere kadar “bankaların çekip çevirdiği, sanayicilerin kullandığı bir sermaye” den bahsedebilir miyiz? Sanayileşme açısından 1925’ler Türkiye’sine baktığımızda sanayinin esas olarak İstanbul ve İzmir’de yoğunlaştığını ve bunların da genel olarak dış sermayelere bağlı işletmeler olduğunu ve devlete ait bankaları dikkate almadığımızda ilk banka kuruluşunun 1948 yılında Sabancılara ait AKBANK olduğunu görüyoruz. Devamında palazlanan Koç grubunun 1986’da Amerikan express company girişimi takip ediyor. Dolayısıyla ülkemizde 1940-1950 yılı öncesi finans kapital oluşumu yani ‘bankaların çekip çevirdiği, sanayicilerin kullandığı bir sermaye’ sınıfı yoktur.
Yazarımız, kullandığı dilin tüm imla kurallarını yerle bir etmiş. Anlaşılsın diye aynen veriyoruz.
Konumuza gelelim. Alıntılarda, çok çok büyük hatalar ve bilgi sığlığından kaynaklanan “suçlamaya” varan sözler var. “Bu konuda bize hiçbir argüman sunmamak” dehşet verici suçlama.
Kıvılcımlı’nın; 1932 yılında ‘YOL’ serisinin 2. Kitabı; ‘YAKIN TARİHTEN BİRKAÇ MADDE’de; Tanzimat burjuvazisinin eriyerek finans kapitale evrilmeye başladığını, 1935 yılında; ‘TÜRKİYE’DE İŞÇİ SINIFININ SOSYAL VARLIĞI’ ve aynı yıl yayınladığı ve ağır cezada yargılandığı; ‘EMPERYALİZM: GEBEREN KAPİTALİZM’ eserlerinde, Finans Kapital olgusunu detaylıca incelediğini, 1937’de, ‘DEMOKRASİ; TÜRKİYE EKONOMİ POLİTİKASI’ BRÖŞÜRÜNDE, finans kapitalin devlete hakimiyetini açıkladığını, kim, neden, nasıl görmek istemez?
Kıvılcımlı’nın, 1965 yılında yayımladığı, ‘TÜRKİYE’DE KAPİTALİZMİN GELİŞİMİ’ KİTABINDA, finans kapital konusunu net bir şekilde açıkladığını cümle alem bilir.
1967 ve 1970-71 yıllarında yayınlanan SOSYALİST gazetelerinde Kıvılcımlı’nın, ‘BUGÜNKÜ TÜRKİYE EKONOMİ POLİTİKASI’ başlıklı ekonomi yazıları oldukça kalın bir kitap olacak hacimdedir. Hadi bunların hiçbirini okumaya tahammülü yoktu yazarımızın, 1969 yılında İstanbul TÖS salonunda verdiği “FİNANS KAPİTAL VE TÜRKİYE” konulu konferansın metni de  defalarca basıldı.
Ayrıca, TİP ilçelerindeki, Ankara Hukuk Fakültesi’ndeki konferanslarında da ayrıntılarıyla değinmiştir Türkiye’de Finans kapital hakimiyetine.
Bunlardan sonra “hiçbir argüman sunmadan” demek için ne olmak gerektiğine okuyucu karar versin. Biz burada sadece “argüman” bulabileceği eserleri yazdık. Umarız S. Polat bunları ev ödevi sayıp okur ve öğrenir. Rahmetli Kıvılcımlı S. Polat’ın “Zortlama” kitabından başkasını okuyamayacağını bilse, birkaç “argüman” sıkıştırırdı belki.
Sonuçta bu bilgiler ışığında; 1925 yılı ve sonrasında mali oligarşiden yani Finans-Kapital’den bahsetmek tamamen ezbercilikten başka bir şey değil.”
Bu bölümü, yukarıdaki 2 satırla bitiriyor yazarımız!.
Ama, banka kuruluşlarıyla ilgili bulunduğu “büyük iddia” sına da en azından bilgi sahibi olması açısından kısa açıklamada bulunalım. Yazarımıza göre ilk özel banka 1948’de Akbank ismiyle kurulmuş, sonra da 1986’da Koç Grubu Amerikan Express Company ile devreye girmiş.
Ne denmeli ?
17 Şubat 1923’te toplanan İzmir İktisat Kongresi Cumhuriyet’in ekonomik rotasını çizen tarihi bir toplantıdır. Bu kongrede alınan kararlar daha sonra çeşitli adımlarla sürmüştür. Bu adımlardan biri ve en önemlisi 26 Ağustos 1924 günü 1 milyon lira sermaye ile kurulan Türkiye İş  Bankası’dır. İş Bankası’nın kuruluşu kendisinden sonraki bütün ekonomik gelişmelerin belirleyicisi olmuştur adeta.
250 bin lirası bizzat M. Kemal Atatürk tarafından verilen bu bankanın 46 kurucusunun birkaç tanesi Mustafa Kemal’e yakın bürokratlar, kalanı ise Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kökenli Anadolu eşraf ve yerli burjuvalardan oluşuyordu. Tamamiyle özel olup, var olan ve kurulacak bir çok sanayi işletmesine hem ortak oluyor, hem de kredilendiriyordu.
Tabii ki T. İş bankası ilk özel banka değildi. 1913 yılında kurulup, ancak 1 yıl sonra faaliyete geçen Milli Aydın Bankası (sonra Tarişbank),  Yine 1913 yılında Adapazarı’nda tamamen özel kişilerce kurulan Ticaret bankası, İş bankasıyla aynı tarihlerde Eylül 1924’te tütün tüccarları tarafından kurulan Tütünbank hemen akla gelenler. Daha sonra 1928 yılında 250 kadar Akhisar’lı ortak tarafından kurulan Egebank vardır.
1948 öncesi kurulan başka bankalar da sunalım yazarımıza. Yapı Kredi Bankası 1944 yılında, Garanti Bankası 1946’da kurulmuş. Akbank’tan birkaç yıl sonra da 1955 yılında Pamukbank var.
Kısa bir ekleme daha 1925’te kurulan Sanayi ve Maadin (Madenler) Bankası ve 1926’da kurulan Emlak ve Eytam (yetimler) bankaları da anonim şirkete dönüşerek normal bankacılığa dönmüşler. Dahası, kuruluşu çok eski olup, adı Milli Emniyet Sandıkları’ndan çiftçileri desteklemek için Ziraat Bankası’na dönüşen Ziraat Bankası’nın sermayesi 1923 yılında 2 milyon artırılarak bütün bankacılık hizmetlerini yapar hale getirilmiştir.
Bütün bunların ışığında S. Polat’ın “ilk banka kuruluşu 1948’de Akbank” demesini ciddiye almak mümkün mü?
Yazarımız!, TEORİYİ HERKES Mİ, PARTİ Mİ YAPAR? bölümünde; “Kıvılcımlı şöyle demiş” diyerek alıntılamalara başlıyor;  “nitekim en devce ‘devrim çizisi’ni çizmiş bulunan büyük usta devrimciler de, çizilerini parti yörüngesine oturtmakla somutlaştırmış ve gerçekleştirmiştirler. Teorik yaratışta, hiçbir proleterin ciddiye alamadığı küçükburjuva "egalitarizmine" (sözde eşitçilliğe) ve burjuva demokrasisine metelik vermemiştirler (abç)”. 
Bu alıntıdan sonra, yaptığı saptama çok ilginç:  "Buradaki önemli cümle ‘… hiçbir proleterin… burjuva demokrasisine metelik vermemiştirler’ tespitidir."
Yine kaçırma, atlama, bilinçli saptırma var. Cümle önemli, tamam. Peki, burjuva demokrasisine ne durumda metelik vermiyor? Kritik nokta, gözden kaçırtılan yer burası.
Oysa cümle “Teorik yaratışta” diye başlıyor. Yani diyor ki, en büyük devrimciler teorilerini oluştururken ne küçük burjuva eğilimlerine, ne de burjuva demokrasilerine metelik vermezler. Kendi çizgilerini Parti çizgisiyle bütünleştirerek devleşirler. Bu kadar açıkken böylesine demagojiye de bir pes daha.
Burada bir örnek de biz verelim: 1917 başlarında Rusya’da Bolşevik destekli Kerenski hükumeti varken, Bolşevik Parti MK çoğunluğu Kerenski ile gelen “burjuva demokrasisi”ni yeterli görmüşlerdi. Daha ileri gitmeyi zamansız ve yanlış buluyorlardı. Onlar da S. Polat’ın dediği gibi “Burjuvazinin devrimci özelliklerini koruduğu bir dönemde geliştirdiği değerleri yani akılcılık, deney, test, inceleme, kültürel birikim, özgürlük, kardeşlik, eşitlik, seküler yaşam,
insan hakları, evrensellik vb. zenginlikleri, burjuvazinin yine tarihsel olarak gericileştiği dönemde terk ettiği ve bu değerlerin içini boşalttığı bir aşamada, proletaryanın bu değerleri savunup koruyup ve geliştirmesi gerek” diyorlardı. İşte o zaman Lenin usta sahneye çıkıp gürledi. Burjuva demokrasisi yetmez, artık “tüm iktidar Sovyetlere” dedi ve devrimi güttü. Bunun için o dar zamanlarda alelacele notlarını derleyip Devlet ve İhtilal kitabını ulaştırdı kitlelere. Demek ki S. Polat’ın asıl lafları devrimi güden Bolşeviklere. “İşte bu gerçeği görmezden gelenler son yüz yıldır komünizmi temsil etmekte ve yönlendirmektedirler” derken onları kastettiği belli.
Yazarımız, yazısının son paragrafında da, bir öncekine benzer görüşler yazdıktan sonra, şöyle sonlandırıyor;  “İşte burjuva demokrasinin yani demokrasi mücadelesinin yani kitlelerin acil ve hemen çözüm bekleyen sorunlarının önemini kavramayan Kıvılcımlı, proletarya “burjuva demokrasisine metelik vermemiştir” tespitini yaparak bu kervana katılıyor. Onun içindir ki Kıvılcımlı tüm devrimci özelliklerine rağmen, hotzotcu, emredici, incitici, yanılmazcı, anlaşılmaz, eksantrik ve tekçi bir tarzı ile bize kötü bir örnek oluşturuyor.”
“Tüm devrimci özelliklerine rağmen” diye başlayıp, ardından akla gelebilecek her yola başvurarak “olumsuzluklar” sıralamaya çalışmak, bu toprakların bezirgan, sığınılan Avrupa’nın “burjuva” kültürlerinin etkisinden kalmaktan olsa gerek.
Kervan yürüyor sayın S.Polat.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları