Yabancı Okullar (1)
Bunlar, kendi dillerini konuşurlar, kendilerine ait dini ve eğitim kurumları ile kültürlerini serbestçe korurlardı
A) Cumhuriyetten Önce Farklı etnik köken ve dini
inanca sahip unsurları bünyesinde barındıran Osmanlı Devleti’nde; dini ve mezhebi
anlamında millet olarak nitelendirilen Ortodoks (Kilisesi), Ermeni (Gregoryan
Kiisesi) ve Yahudiler (-ki bunlar zımmî deniyordu)üç farklı önemli topluluk
olarak vardı.
Topluluklar Türk, Ermeni, Rum, Bulgar, Arap olarak değil, Müslüman, Katolik, Ortodoks, Gregoryan, Protestan ya da Yahudi olarak isimlendiriliyordu.
Bunlar, kendi dillerini konuşurlar, kendilerine ait dini
ve eğitim kurumları ile kültürlerini serbestçe korurlardı ve bu hoşgörü
sayesinde yüzyıllarca birlikte yaşayabilmişlerdi.
Türk, Müslüman tebaa sıbyan okulları ve medreselerde,
(18.yüzyıldan itibaren Rüşdiye, idadi, Sultani, Tıbbiye, Harbiye, Darülfunun
gibi modern eğitim kurumları devreye girdi.), Rum, Ermeni ve Yahudi tebaa
azınlık okullarında faaliyetlerini sürdürüyorlardı.
19.yüzyıldan itibaren azınlık okulları, bağlı oldukları
ülkelerin Osmanlı üzerindeki siyasi, kültürel, ticari ve ekonomik nüfuzlarını
arttırmanın yollarından biri olarak görüldü ve sayıları arttı. Tanzimat ve
Islahat Fermanlarındaki azınlık haklarından da yararlanan misyoner okullarının
sayısı kapitülasyonların ve misyonerlik faaliyetlerinin de etkisiyle hızla
arttı.
Fransızlar Katoliklerin, Ruslar Ortodoksların, Amerika ve
İngilizler ise Protestanların koruyuculuğunu üstlenerek Osmanlı’da yaşayan
Ermeni, Arap, Kürt vb. unsurlarla ilgilenmiş, görünürde onların haklarını arama
bahanesiyle okul, hastane, dispanser, yetimhaneler açmışlardı.
Eğitimle ilgili net bir hüküm kapitülasyonlarda
bulunmamasına karşın; ayrıcalıklar, bu anlamda da özellikle misyonerler
tarafından kullanılmıştı. Osmanlı’da açılan yabancı okulların büyük çoğunluğu
amaçlarına ulaşmak için okulları araç olarak gören misyonerlerindir.
Yabancı okullar azınlıkların yoğun olarak yaşadıkları
yerlerde açılmıştı (Amaç belli) örneğin; Amerikalı misyonerler İstanbul Beyoğlu
ve Harput’ta Ermeniler için okullar açmışlardı. Yunanistan, Bulgaristan ve Arap
topraklarının Osmanlı’dan kopmasında misyoner okullarının etkisi çok açık
görülmüştü.
Tümüyle kontrolsüz, izinsiz ancak fermanlara bağlı olarak
faaliyet gösteren yabancı okullar; 20 Ağustos 1915 tarihli Mekatib- i Hususiye
Talimatnamesi ile bir disipline alınmaya çalışılmış iken I. Dünya Savaşı’nın
etkisiyle hemen hepsi kapanmıştı. Ancak Osmanlı Devleti’nin savaştan yenik
çıkmasıyla bunlar; Mondros Ateşkes Anlaşması ile yeniden açılmışlar ve Milli
Mücadele döneminde eski alışkanlıklarını sürdürmüşler, bazıları (Merzifon
Anadolu Koleji, Antep Merkezi Türkiye Koleji gibi) işgalcilerle birlikte çalışmışlardı.
Milli Mücadele başarıyla sonuçlanınca bu konu, Lozan’da ele alındı. Bunların varlığı ancak dini telkinlerde bulunmamaları ve yasalara uymaları koşullarıyla, 24 Temmuz 1923 tarihli (Anlaşmanın imzasından hemen sonra) İsmet Paşa’nın Fransız, İngiliz, İtalyan temsilcilerine gönderdiği mektupla tanındı. Böylece, Türk Hükümeti bu devletlerin kurumlarının 30 Ekim 1914’ten önceki varlıklarını (belirli koşullarda) tanımış oluyordu.
(Devam edecek)
Turgut Ünlü - Tarihçi
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları