Köy Enstitüleri: Bize anlatılan bir efsane
Yaşar Seyman: Köy Enstitüsü mezunu yazarlar, sanatçılar, siyasetçiler ülkenin kaderinin değişiminde kalıcı işler yapıp, kalıcı imzalar attılar.
O efsanenin şarkıları bugün hala dilimizde: “Menekşeler tutam tutam, Evlerinin önü Mersin, İzmir’in kavakları.”
Bizim kuşağın göremediği, dilden dile anlatılan Köy Enstitüleri yaşayan bir efsanedir. Gönül meclisimdeki kadınların anıları ile bayramım bayram tadında geçiyor. Ne mutlu bana…
Yılların dostu Sevinç Arı’yı, Anadolu’nun ozanıÂşık Veysel’in torunu Gül Eda ile telefonda tanıştırmak istedim ve telefonu Sevinç’e uzattım. Sevinç, çocuklarımızın arkadaşı Gül Eda’ya tatlı tatlı yılların anısını anlatmaya başladı:
“Eşim İzzet Arı’nın dedesi Mehmet Salih Arı, Kırklareli, Kepirtepe Köy Enstitüsü kurucusu ve usta öğretici. Dedeniz Âşık Veysel ile o yılların koşullarında buluşuyor, dost oluyorlar. Dedeniz Sivas’tan yola düşüp Kepirtepe Köy Enstitüsü’nde saz dersleri vermeye başlıyor.O sırada bizim büyükbabamız da Sivas’a gidip arıcılık kursu açıyor. Böyle,uzun yıllara dayanan bir tanışıklığımız var.”
Bugün bu anılarımızla yıllar öncesine döndük. Bu konuşmayı dinlerken o yılların Cumhuriyet tutkusuna vuruldum. Tıpkı demir ağlarla ülkeyi bir baştan bir başa ören, çalışan, devrimin daha iyi nasıl olacağına ömür adayan bu tutkulu, çalışkan, sevgi dolu insanlara gönül borcumuzu bir kez anımsadım.
Kapanan telefonun ardından Mehmet Salih Arı’nın oğlu Ahmet Naci Arı’nın da Kırklareli senatörü olduğunu bilmenin sevinciyle yüreğim kabardı. O gün konumuz Köy Enstitüleri anıları ile doldu taştı.
Sevinç’e,siyasette dostluğumuzu yılların eskitemediği yol arkadaşım Şule Bucak’ın rahmetli babası, Sanayi Bakanımız Muammer Erten’in Köy enstitüleri anısını,hem gazeteci dostumMustafa Ekmekçi’den okumuş, hem de Erten’in“Topraktan Parlamentoya” kitabında okuduğumanıyıSevinç’e aktardım:
Bakanlarımızdan Muammer Erten, dostu Ekmekçi’ye KöyEnstitüleri ile ilgili İsmet İnönü konuşmasıaktarmıştı:
Muammer Erten Köy Enstitülü değildi. Ancak çocuk yaştayken bu kuruluşun önemini görmüştü. Savcılık, yargıçlık yaptığı yıllarda Köy Enstitülü öğretmenlerin uğradıkları saldırılarda onlara yardımcı olmaya çalışmıştı. Köy Enstitülerinin 1946-1950 arasında duraklama dönemine girmesi, Muammer Erten'in kafasını kurcalayan bir olaydı. İsmet Paşa, inanarak kurduğu bu kuruluşları neden yüzüstü bırakmıştı? İsmet İnönü'nün, onu bir gün yemeğe çağırdığı sıraydı. Muammer Erten baklayı ağzından çıkardı, sorusunu sordu:
- Paşam, bu Köy Enstitülerinin kapanması olayı nasıl oldu? Siz bu kurumları çok seviyordunuz, ama sonradan siz, Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel'le, İlköğretimGenel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç'u görevlerinden alıp değiştirince, enstitülerin hızı kesildi. Nasıl oldu bu?
İsmet İnönü yanıtladı:
- Köy Enstitülerinin kapanmasından duyduğum acıyı anlatamam. Bir babanın evladını kaybetmesinden duyduğu acı gibi. Herkes zanneder ki Hasan Âli Yücel'i, Tonguç'u isteyerek değiştirdim; Köy Enstitülerinin kapanmasına neden oldum. Hakkımda kamuoyunda yanlış bir hüküm var aslında. O zaman bir sürü olaylar oldu. Kurultaylarda enstitüler aleyhine bir cereyan başladı. Bunların doğru olmadığını yerine giderek tespit ettim. Bu o kadar yoğunlaştı ki grubu etkiledi. Grubun büyük çoğunluğu Köy Enstitülerinin aleyhine dönüştü. Bakanlar içinde Köy Enstitülerine karşı vaziyet alanlar çoğaldı. En çok da bu konuda Köy Enstitülerinden şikâyet edilenlerin başında Millî Eğitim Bakanı Yücel'le, Genel Müdür Tonguç hedef alınıyordu.
- Sana önemli bir şey söyleyeceğim: Herkes, benim zayıflığım gibi görür, ama benim gücümdür aslında; örneğin Köy Enstitüsü fikrine inanmışımdır. İnanmış bir insan, sonuna kadar bunu yürütür; idealizmde, felsefede bu böyledir. Ben politikacıyım, uygulayıcıyım. Gücüme göre gücümün var olduğu yerde, gücümü gösterebilirim. Ben, gücümün bittiği yerde bir politikacı, bir tecrübe sahibi insan olarak onu gelecekte tekrar uygulamak üzere bir noktada durdururum. Bu, aslında benim gücümdür. Çünkü artık gücümü kaybettiğim noktada, 'Ben bu işi yürüteceğim!' diye yürüdüğüm zaman, artık tamamıyla yok olma durumu vardır; ben gücümün bittiği yerde, her şeye karşın yok olucu bir harekete yönelmem. Orada dururum. Zaman, benim için çok önemli bir faktördür; zaman içinde olanaklar önüme, bir noktada bıraktığım fikrimi yeniden uygularım. Değişen zaman içinde de bana yeni fikirler gelmemiş, o fikrin doğruluğu bende bir kanaat olarak sürüyorsa, onu yeniden uygularım. Köy Enstitüleri sorunu da böyle olmuştur.
- Benim gücüm o zaman nereden geliyordu? Partiden, parti meclis grubundan, gücümü ben buradan alıyordum. Bu konuda bütün organlarda gücümü kaybetmiştim. Ordunun üst kademesinde de huzursuzluk başlamış. Onun için bir süre en çok bu konuda saldırıya uğrayan, Millî Eğitim Bakanı Yücel'le, Genel Müdür Tonguç'u onların da gönlünü alarak bir süre için bu şimşekleri bu olay üzerinden uzaklaştırmak istedim. Fakat sonradan demokratik hareketleri de başlatınca, olaylar öyle gelişti ki kendi cereyanında yürüdü ve bir an geldi ki artık Köy Enstitülerini, eski gücüyle, eski ruhuyla sürdürmek olanakları elimden çıktı.
Bir efsane böylece sona erdi…
Köy Enstitüsü mezunu yazarlar, sanatçılar, siyasetçiler ülkenin kaderinin değişiminde kalıcı işler yapıp, kalıcı imzalar attılar. Ne mutlu bize ki bizde bu kuşaktaki değerlerimizi tanıma onuruna eriştik. Bu efsane kuşaktan kuşağa anlatılarak varlığının muhteşemliğini onlarca yıldır sürdürüyor.
Onlarca yılda sürdürecektir…
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları