Tarih:
17.01.2017
O'na Saldırmak
Yılmaz Özdemir; Yeniden düzenlenen müfredatta İsmet İnönü başlıklı konular derslerden çıkarılacakmış. Asıl amacın ne olduğunu herkes çok iyi biliyor.
Yeniden düzenlenen müfredatta İsmet İnönü başlıklı konular derslerden çıkarılacakmış.Asıl amacın ne olduğunu herkes çok iyi biliyor.
İsmet Paşa, soyadını savaş meydanlarında kazandığı zaferlerden aldı.
2. İnönü Zaferi kazanıldığında Gazi Mustafa Kemal Atatürk 1 Nisan 1921’de Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya çektiği telgrafta ’’Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makûs talihini de yendiniz. İstilâ altındaki talihsiz topraklarımızla birlikte bütün vatan, bugün en ücra köşelerine kadar zaferinizi kutluyor. Düşmanın istilâ hırsı, azminizin ve vatanseverliğinizin yalçın kayalarına başını çarparak paramparça oldu.’’ Diyordu.
Çıkarılan özel bir kanunla İsmet Paşa’ya İnönü soyadı verildi.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İsmet Paşa’ya İnönü soyadını verirken bu soyadını sadece İsmet Paşa ve çocuklarının kullanabileceğini ve başka hiçbir aile tarafından İnönü soyadının kullanılamayacağını belirtirken İsmet Paşa’nın diğer kardeşleri ve annesi Temelli soyadını aldılar.
İsmet İnönü, gerek Batı Cephesi Komutanı, gerek Lozan Delegasyon Başkanı, gerek İlk Başbakan gerekse İkinci Cumhurbaşkanı olarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra kurtuluşun ve kuruluşun ikinci adamıydı.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden hemen sonra çıkan ve büyük yıkımlara neden olan 2. Dünya Savaşı’nın dışında kalmamız İsmet İnönü’nün diplomatik zaferlerindendir.
Bütün dünyada çok partili sisteme geçmek savaşla ve kanla olurken, ülkemizde İsmet İnönü’nün demokrasiden yana alan tavrı sayesinde kansız savaşsız çok partili sistem kurumsallaşmıştır.
Aramızdan ayrıldığı 25 Aralık 1973’e kadar başta laiklik olmak üzere Atatürk İlke ve Devrimleri’nden ödün vermeyen, her karışıklıkta demokrasiden yana tavır alan İsmet İnönü’ye karşı bu düşmanca tavır ve hazımsızlığın asıl nedeni nedir?
Anadolu İslam inancında diğer İslam toplumlarında olmayan ’’Felek’’ tabiri vardır.
’’Kahpe Felek’’, ’’Kambur Felek’’, ’’Yazımızı kara yazan Felek’’ gibi deyimler bile üretilmiştir.
İnanca göre alın yazısını yazan Allah’tır. Fakat Allah’ı eleştirmek ya da tenkit etmek başlı başına öldürülme gerekçesidir. Anadolu insanı da ’’Felek’’ diye bir aracı üretmiş ve başına gelen beğenmediği olayların sorumlusu yapmıştır.
Eskilerin tabiriyle Teşbihte hata olmaz ama Atatürk’e saldırmak isteyenler kendilerine aracı olarak İsmet İnönü’yü seçmişler ve yıllardır Atatürk’e söyleyemediklerini İsmet İnönü’ye söyleyerek devam ettiriyorlar.
Yazımı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün İsmet İnönü’ye 30 Ekim 1923’te yazdığı mektupla bitirmek isterim.
“SEVGİLİ Paşam, Cumhuriyet’in ilk başbakanı olarak seni düşünüyorum. Dur, hiç itiraz etme. Niye seni seçtiğimi şimdi anlayacaksın.
Bizi yine büyük bir savaş bekliyor. Durumumuzun bir bölümünü Cephe Komutanı ve Lozan Başdelegesi olarak elbette biliyorsun. Büyük devletlerin bu sefil duruma bakarak, kısa zamanda pes edeceğimizi sandıklarını Lozan dönüşü sen bize anlattın.
Ben sana şimdi bildiğinden daha da acıklı olan genel durumu özetleyeceğim. Bize geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı. Yoksul bir köylü devletiyiz.
Dört mevsim kullanılabilir karayollarımız yok denecek kadar az. 4.000 km. kadar demiryolu var. Bir metresi bile bizim değil. Üstelik yetersiz. Ülkenin kuzeyini güneyine, batısını doğusuna bağlamamız, vatanın bütünlüğünü sağlamamız şart. Denizciliğimiz acınacak durumda.
Köylümüzü topraklandırmalı, ihtiyacı olan bir çift öküz ile bir saban vererek çiftçi yapmalıyız. Doğudaki aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni Cumhuriyet’le de insanlıkla da bağdaşmaz. Bu durumu düzeltmeli, halkı kurtarmalıyız.
Her yerde tefeciler halkı eziyor. Güya tarım ülkesiyiz ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan getirtiyoruz. Sığır vebası hayvancılığımızı öldürüyor.
Doktor sayımız 337, sağlık memuru 434, ebe sayısı 136. Pek az şehirde eczane var. Salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyor. Üç milyon insanımız trahomlu. Sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın halinde. Bit ciddi sorun. Nüfusumuzun yarısı hasta. Bebek ölüm oranı % 60’ı geçiyor.
Nüfusun % 80’i kırsal bölgede yaşıyor. Bunun önemli bölümü göçebe.
Telefon, motor, makine yok. Sanayi ürünlerini dışarıdan alıyoruz. Kiremiti bile ithal ediyoruz. Elektrik yalnız İstanbul ve İzmir’in bazı semtlerinde var.
Düşmanın yaktığı köy sayısı 830. Yanan bina sayısı 114.408. Ülkeyi neredeyse yeniden kurmamız gerekiyor. Yunanistan’dan gelen göçmen sayısı da 400 bini geçecek. İktisadi hayatımız da, eğitim durumumuz da içler acısı. İktisatçımız da çok az. Zorunlu okuma yaşındaki çocukların ancak dörtte birini okutabiliyoruz. Halkın eğitimi hiç çözülmemiş. Oysa Cumhuriyet’in insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz. Kültür eserleri kaçırılmış, kaçırılmaya devam ediliyor.
Raporlarda daha ayrıntılı, daha acı bilgiler var. Bunları Bakanlara ve parti yönetim kuruluna da ver. Genel durumu tam bilsinler.
Bütçemiz, gelirimiz yetersiz. İktisadi çıkmazdan kurtulmak için geliştirdiğim bir düşüncem var. Bu düşünceyi günü gelince konuşuruz. Hedefimiz milli iktisat, bağımsızlığın sürekli olması için iktisadi bağımsızlık temel ilkemiz olmalı.
Osmanlı bu gerçeği geç fark etti. Fark ettiği zaman çok geç kalmıştı.
Cumhuriyet’e uygun bir anayasaya gerek var. Bu zor durumdan nasıl çıkılabileceğini gösteren ne bir örnek var önümüzde, ne de bir deney.
Ama yılmamak, ucuz, geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı, uygar ve özgür bir toplum oluşturmak, yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak, bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız.
Bu ana kadar bu ideali koruyarak geldik. Bundan sonra daha hızlı yürümek zorundayız. Bunun için gerekli yöntemi, yolu birlikte arayıp bulacağız. Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız. Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu. Bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim. Allah yardımcımız olsun!”
Her iki büyük devrimciyi saygı ve minnetle anıyorum.
Yılmaz Özdemir
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları