Tarih:
10.05.2017
Aynı tespihin peş peşe dizilen taneleri
Yılmaz Özdil: Bakırköy Akıl Hastanesi'nde yatan, bu Kadir Mısıroğlu denilen herif… Asrın liderimiz tarafından 'tarihçi' diye ak saray'da ağırlandı...
Evet'ten beri…Atatürk'e küfredenler çoğaldı.
*
Yandaş televizyona çıkıp belgesiz, tanıksız iftiralarıyla Atatürk'ün eşi Latife Hanım'a ve manevi kızı Afet İnan'a dil uzatmışlardı, şimdi de, nurcu meczubun biri çıktı, mübarek annemiz Zübeyde Hanım'ın genelevde çalıştığını söyledi, Atatürk'e 1938'de geberen piç dedi.
*
Bu tür sapıkça iftiraların, Atatürk'le alakalı iğrenç yalanların, Cumhuriyet tarihimizdeki somut gerçeklerin çarpıtılmasının, hepsinin kökeni, Rıza Nur diye bir ruh hastasına dayanıyor.
*
Atatürk tarafından Nutuk'ta adı sanı verilerek suçlanınca, Atatürk'e kinlenen, İsmet İnönü'den delicesine nefret eden, yurtdışına yerleşen, İngilizler tarafından devşirilen, ruh hastası bir vatan hainiydi.
*
Ruh hastasını mecazi manada kullanmıyorum, bilimsel manada ruh hastasıydı. Teşhis konmuştu. “Psikolojik rahatsızlıkları olduğunu, şizofreni türevi bir sıkıntısı olduğunu” bizzat kendisi söylüyordu.
*
1927'de Atatürk tarafından kaleme alınan Nutuk'ta suçlanınca, oturdu, 1928'de bir kitap yazdı. “Hayat ve Hatıratım” adını verdiği iki bin sayfalık kitapta, güya anılarını anlatıyordu.
*
Bir yalanın bir başka yalan tarafından çürütüldüğü, akılalmaz hezeyanlarla dolu bu kitapta… Atatürk'e hem “eşcinsel” diyordu, hem “kadın düşkünü” diyordu. Bir sayfada “bir kıza tecavüz ettiğini” söylerken, bir başka sayfada “erkeklerle ağaç altlarında şehvetle öpüştüğünü” anlatıyor, bir başka sayfada “Çankaya Köşkü'nü kerhaneye çevirdiğini, 30 kadınla birlikte mum söndü yaptığını” öne sürüyordu. Atatürk ve arkadaşlarının, ev kiralayıp fuhuş yaptıklarını, milletvekillerinin “pezevenklik” yaptığını, bu fuhuş evinin polis tarafından basılıp, mühürlendiğini anlatıyordu. Bazı milletvekillerinin bakan olmak için öz kızlarını Atatürk'e verdiklerini anlatıyordu. Atatürk'ün beğendiği kadın öğretmenleri fahişe yaptığını, kız mekteplerini dolaştığını, nerede kız görüp gözüne kestirse “eşkıya gibi omuzlayıp götürdüğünü” anlatıyordu.
*
Atatürk için “ayyaş” diyordu.
Sabah akşam “körkütük” olduğunu söylüyordu.
Sabah akşam “körkütük” olduğunu söylüyordu.
*
Atatürk'ün “para canlısı” olduğunu, “şahsi servet” yaptığını söylüyordu.
*
Zübeyde Hanım'ın “fahişe” olduğunu, “Selanik'te kerhanede çalıştığını” söylüyordu. Babasının Ali Rıza Bey olmadığını, Abdoş diye biri olduğunu, Abdoş'un Sırp veya Bulgar olduğunu söylüyordu. Zübeyde'nin bu Abdoş'un “metresi” olduğunu söylüyordu. Atatürk'ün “piç” olduğunu, bu nedenle mirastan pay alamadığını söylüyordu.
*
Bu Rıza Nur denilen ruh hastası öylesine saplantılıydı ki… “Kendi karısının namussuz bir kadın” olduğunu, “kendi karısının evdeki kızları çırılçıplak soyup, dansettirdiğini” anlatıyor, “kendi karısının kendisini boynuzladığını” söylüyor, “galiba bu boynuzlamada Mustafa Kemal'le İsmet'in parmağı var” diyordu.
*
Bir başka sayfada kendisinin eşcinsel olduğunu itiraf ediyor, “Harbiyeli bir çocuğu düşünmeden edemediğini, aklından hiç çıkmadığını” anlatıyor, “bu çocuğa aşık oldum, bu aşkın sonu livatadır” diyordu.
*
Okurken gözlerinize inanamadığınızdan eminim ama, aynen bunları yazıyordu.
*
Bu kitabı yayınlamadı… 1935 senesinde British Museum'a teslim etti. Teslim ederken “1960 senesine kadar yayınlanmayacak” şartı koydu. Neden böyle bir şart koydu? Muhtemelen, adı geçen tüm şahitlerin 1960'a kadar vefat edeceğini, yalanlarını yalanlayacak kimse kalmayacağını düşünmüştü. Yoksa, yurtdışındaydı, istediği yayınevine gider, istediği zaman yayınlatırdı. İftiralarını, nefretini, kinini, gelecek kuşaklara, kindar nesillere bırakmak istemişti.
*
1942'de öldü. Öldükten yedi sene sonra 1949'da, Hayat ve Hatıratım'ın bir kopyası, Fransa Ulusal Kütüphanesi'ne bağışlandı. Kim bağışladı? Meçhul… Neden Fransa'ya bağışlandı? O da meçhul.
*
Bilinen gerçek şuydu:
Rıza Nur'un iftiraları, hem İngiltere'nin hem Fransa'nın elindeydi.
Rıza Nur'un iftiraları, hem İngiltere'nin hem Fransa'nın elindeydi.
*
Şimdi gelelim, zurnanın ekstra zırt dediği yerlere…
*
Bu yalanlarla dolu kitabı ilk kim yayınladı biliyor musunuz?
Hani, kafasında Maraş dondurmacıları gibi fes'le dolaşan Kadir Mısıroğlu var ya… İşte o yayınladı!
Hani, kafasında Maraş dondurmacıları gibi fes'le dolaşan Kadir Mısıroğlu var ya… İşte o yayınladı!
*
Nasıl yayınladı?
Kendisi anlattı…
“1968 senesinde Rıza Nur'un Biritish Museum'a verdiği hatıralarının mikrofilmi elime geçti, Altındağ Yayınevi diye hayali bir yayınevinin adıyla yayınladım” dedi.
Kendisi anlattı…
“1968 senesinde Rıza Nur'un Biritish Museum'a verdiği hatıralarının mikrofilmi elime geçti, Altındağ Yayınevi diye hayali bir yayınevinin adıyla yayınladım” dedi.
*
Bu işler Türkiye'de ne kadar kolay değil mi?
Tee 1928'de vatan haini tarafından yazılan, tee 1935'te İngilizlere teslim edilen notlar, tee 40 sene sonra mikrofilm halinde bu herife elden ulaştırılıyor, bu herif de sahte yayınevi kurarak, yayınlayıveriyor.
Tee 1928'de vatan haini tarafından yazılan, tee 1935'te İngilizlere teslim edilen notlar, tee 40 sene sonra mikrofilm halinde bu herife elden ulaştırılıyor, bu herif de sahte yayınevi kurarak, yayınlayıveriyor.
*
Ve…
“10 Kasım'da 9'u 5 geçe kenefe gidin” diyen…
“Mustafa Kemal'in verdiği zararı Yunan yapmazdı” diyen…
Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy'a “sersemin teki” diyen…
“Çanakkale harbi büyük bir harp değildir” diyen…
Bakırköy Akıl Hastanesi'nde yatan, bu Kadir Mısıroğlu denilen herif… Asrın liderimiz tarafından “tarihçi” diye ak saray'da ağırlandı.
“10 Kasım'da 9'u 5 geçe kenefe gidin” diyen…
“Mustafa Kemal'in verdiği zararı Yunan yapmazdı” diyen…
Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy'a “sersemin teki” diyen…
“Çanakkale harbi büyük bir harp değildir” diyen…
Bakırköy Akıl Hastanesi'nde yatan, bu Kadir Mısıroğlu denilen herif… Asrın liderimiz tarafından “tarihçi” diye ak saray'da ağırlandı.
*
Bitmedi.
*
Rıza Nur'un bu sapık iftiralarını içeren kitabı yasaklandı.
24 sene sonra tekrar izin verildi, 1992'de tekrar basıldı.
Yeni baskıda bu kitabı yayına hazırlayan editör kimdi biliyor musunuz?
Abdurrahman Dilipak'tı!
24 sene sonra tekrar izin verildi, 1992'de tekrar basıldı.
Yeni baskıda bu kitabı yayına hazırlayan editör kimdi biliyor musunuz?
Abdurrahman Dilipak'tı!
*
Akp'nin akil insanı!
*
(1919'dan beri, peş peşe dizilen aynı tespihin taneleridir.)
*
Rıza Nur yaşasaydı…
Türk Tarih Kurumu başkanı filan yapılırdı!
Türk Tarih Kurumu başkanı filan yapılırdı!
Yılmaz Özdil:Sözcü
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları