loading
close
SON DAKİKALAR

Bayrak, şehit, milli

Yılmaz Özdil
Tarih: 28.05.2014

Yılmaz Özdil; Gece vardiyasında oldukları için milli maçı seyredemiyorlardı. E merak da ediyorlardı.

2012 Avrupa Şampiyonası’na gidebilmek için, İstanbul’da Belçika’yla oynuyorduk.
Dakika 78, durum 2-2’ydi. Süre bitiyor, ölüp ölüp diriliyorduk. Gökhan Gönül sağ kanatta topla buluştu, herkes havadan orta yapmasını beklerken, ceza sahası içine yerden yuvarladı, Arda oradaydı, penaltı noktası üzerinde gelişine plaseyle dokundu, köşeye bıraktı, goooooollllll!
*
Soma’daki maden ocağının karanlık dehlizlerinde alkış koptu, birbirlerine sevinçle sarılıyor, “Avrupaa Avrupaa duy sesimiziii” diye bağırıyorlardı.
*
Çünkü...
Ocağın duvarlarında, taşerona devredilmeden önce devlet tarafından kurulan megafon sistemi döşeliydi. Hani, işhanlarında çaycıların hoparlörleri olur ya, bas-konuş şeklinde, işte aynen öyleydi. Isıya dayanıklı kablolar çekilmiş, 50 metrede 60 metrede bir, demir kutular içinde megafonlar yerleştirilmişti. Niye demir kutu derseniz? Yangın çıkarsa veya patlama olursa, hiç olmazsa “derhal kaçın, boşaltın” anonsu yapılana kadar, dayansın diyeydi. Kutuların üzerinde telefon gibi numaralar yoktu, kocaman buton vardı, numara çevirirken vakit kaybı olmasın diye buton konmuştu, basıyor ve yukarıyla konuşuyorlardı. Yukarı dediğimiz yer, ocağın tüm verilerinin toplandığı idare odasıydı. Mesela, sıcaklık mı yükseldi, butona basıyor, söylüyorlardı. Nefes almakta güçlük mü çekiyorlar, butona basıyor, söylüyorlardı. Yukarısı da aşağıdan gelen mesajlar doğrultusunda, kontrol ekiplerini yönlendiriyordu.
*
Taa ki, o geceye kadar...
*
Gece vardiyasında oldukları için milli maçı seyredemiyorlardı. E merak da ediyorlardı. Butona basıp, kaç kaç diye soruyorlardı. Derbi maçlarda da aynı gelenek vardı. Aşağıdan sorulur, yukardan cevap verilir, sevinen sevinir, rakip takımı tutan arkadaşlar kızdırılır, o dünyanın en zor işini yapan insancıklarımız, bi kaç dakikalığına da olsa, moral bulurdu. 3-2 duyulunca, alkış tufanı koptu, gözünü para hırsı bürümüş yöneticilerde de film koptu! “Bunlar çalışacağına maç dinliyor, üretim yavaşlıyor, sökün şu megafonları” dediler. Söktüler.
*
Çağdaş kölelere, anlık sevinçler, saniyelik moraller bile çok görülmüştü. Sadece işlerine motive olmalıydılar. Başlarını bile kaldırmadan çalışmalıydılar. Daha çok kömür çıkarmalıydılar, daha çok kömür, daha çok kömür, biraz daha çok kömür...
*
Demir kutular içindeki dayanıklı megafonların yerine, 150 metrede 200 metrede bir, telefon yerleştirdiler. Güya, ihtiyaç olduğunda kullanılacak, sadece işle alakalı konular sorulacak, bunun dışında maçmış muçmuş vakit kaybedilmeyecekti.
*
Ve, için için yanan tavan çöktü.
*
En önce plastik telefonlar eridi.
Devre dışı kaldı.
*
Kurtulanları dinlediniz mutlaka... Yangının nerde olduğunu anlayamadık, hangi yöne gideceğimizi bilemedik diyorlardı. Nereden bilsinlerdi? Kime, nasıl sorsunlardı? Yarım kilo fazladan kömür çıkarma hırsı, önce vicdanları, sonra megafonları sökmüştü. Yerin yedi kat dibinde Azrail’le baş başa bırakılmışlardı.
*
Yönlendirme yapılmadığı için, ölenler oldu. Tesadüfen doğru tarafa koşan kurtuldu, yanlış tarafa giden, yanlış yerde bekleyen, hayatını kaybetti. Evet, 301 kişiyi kurtarmak belki mümkün değildi ama, megafon sistemi sökülmeseydi, kimbilir kaç işçi, bir kişi bile olsa, fazladan bir can, kurtarılabilirdi.
*
Soma’da üstü örtülen bütün rezaletleri tek tek açığa çıkaran, CHP milletvekili Özgür Özel anlattı bunları.
*
Böylece... Sanki orda her şey tamammış da, bi tek futbolumuz eksikmiş gibi, acının en taze olduğu saatlerde, milli takımımızın neden apar topar Soma’ya getirildiği de, anlaşılmış oldu.
*
Elbet birileri çıkıp, neden anons sistemi yok diye soracaktı. İşte bu soruya karşı akıllarınca pozisyon almışlar, akıllarınca perdeleme yapmışlar, megafondan filan haberi olmayan milli takımın iyi niyetini alet ederek, bayrak-şehit-milli vurgusuyla, bu ağır ihmal trajedisini bile halkla ilişkiler faaliyetine çevirmeye çalışmışlardı.
*
Demem o ki... Çok kara propaganda gördük ama, dini-milli ayrımı yapmadan, halisane duygularımızı bu kadar acımasızca sömürenleri ilk defa görüyoruz.

Yılmaz Özdil - Hürriyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları