Tarih:
14.05.2014
Çocuklarımın yüzüne bakamam
Yılmaz Özdil; Avukat Şule Nazlıoğlu Erol’un başlattığı adalet nöbeti, hafta sonu tatili, gece gündüz demeden devam ediyor.
Cumartesi günü.
Saat 15 suları.
Hava yağmurlu.
Ayaz, ısırıyor.
Avukat Şule Nazlıoğlu Erol’un başlattığı adalet nöbeti, hafta sonu tatili, gece gündüz demeden devam ediyor. Mahkeme pazartesi sabahına kadar kapalı, binada kimse yok, olsun, ellerinde bayraklarıyla sessiz şekilde bekleyişlerini sürdürüyorlar. O sırada... Kalabalığın önünde bir midibüs duruyor. Mamak askeri cezaevi önündeki sessiz çığlık eylemine katılanlar, servis ayarlamış, sessiz çığlık’tan adalet nöbeti’ne gelmişler. Esir subayların eşleri, çocukları, iniyorlar. En son, genç bir adam iniyor. Tek başına. Siyah güneş gözlükleri var. Yardım rica ediyor. Elinden tutup, bir sandalyeye oturtuyorlar. Görme engelli.
*
Beş dakika geçiyor, on dakika geçiyor, fark ediyorlar ki, o görme engelli genç adam hakikaten tek başına gelmiş, beraberinde kimse yok, elleri dizlerinde, ööyle oturuyor. Cübbesiyle nöbet tutan avukatlardan biri yanaşıyor, merhaba... Tanışıyorlar, “ismim Ahmet Gül” diyor, “Almanya’dan geldim, Stuttgart’tan!”
*
Evet... Görme engelli yurtsever, hafta içinde çalışıyor, hafta sonu tatil, fırsat diyor, biniyor uçağa tek başına Almanya’dan, bir günlüğüne Ankara’ya geliyor, havalimanında taksi, Mamak’a gidiyor, sessiz çığlık eylemine katılıyor, oradan adalet nöbeti’ne gidecek, taksi çağırmaları için yardım rica ederken, öğreniyor ki, Mamak’tan Anayasa Mahkemesi’nin önüne servis midibüsü ayarlanmış, binebilir miyim diyor, buyrun diyorlar, biniyor, adalet nöbeti’ne geliyor, 12 saat nöbetini tutuyor, gece yarısı saat 3’te kalkıyor, yoldan taksi çevirmelerini rica ediyor, hoşça kalın diyor, biniyor, Esenboğa’ya gidiyor, ilk uçakla Stuttgart’a dönüyor.
*
Görenler, görmemek için gözlerini yumarken... Görme engelli yurtsever, gönül gözüyle işte böyle görüyor.
*
Yazarken bile tüylerimi diken diken eden bu insanlık dersini, pazartesi günü katıldığım adalet nöbeti’nde öğrendim. Sessizce gelmiş, sessizce beklemiş, sessizce gitmiş, sadece birlikte çekilmiş hatıra fotoğrafları var. Kimdir? Öyküsü nedir? Bilen yok. Sormuşlar; kim olduğum önemli değil demiş, bu asrın iftirasını sadece subaylara değil, hepimize atılmış kabul eden bir vatandaşım, hepsi o.
*
Öğrenmezsem, çıldırırım.
Allem ettim kallem ettim, Almanya’yı ayağa kaldırdım, tanıdık tanımadık herkesi devreye soktum, telefon numarasını buldum, aradım.
*
Doğuştan görme engelli.
1970, Konya doğumlu. Yedi yaşındayken ailece Almanya’ya göç etmişler. Sıfır Almancayla başladığı görme engelliler okulunu başarıyla tamamlayıp, Stuttgart Konservatuvarı’nın opera bölümünden mezun olmuş. Kendini klasik Türk müziğine ve Türk kültürünü tanıtmaya adamış. Şu anda, Ahenk Kültür ve Sanat Derneği’nin yöneticisi. Almanya’daki Türk dernekleri arasında işbirliği sağlıyor, konferanslar tertipliyor, mesela, Yıldız Kenter’i, rahmetli Rauf Denktaş’ı getirmiş. Hayata gülümseyerek bakan, mücadeleci bir insan; bir kız, bir erkek evlat babası.
*
Peki ya asrın iftirasıyla alakası? Bir esir subayın akrabası falan mı? Hayır... Orgeneral Ergin Saygun’un kalp ameliyatıyla ölümden kıl payı döndüğü dönemde, Saygun’un kızı Ece’nin twitter adresini takip etmeye başlıyor, Balyoz davasıyla böyle tanışıyor. Okudukça öğreniyor, öğrendikçe iftiraya vâkıf oluyor. Kılımı kıpırdatmadan oturamam, bir şey yapmalıyım diyor, Atatürkçü Düşünce Derneği’yle birlikte konferans tertipliyor, Profesör Şengül Hablemitoğlu’nun moderatörlüğünde, Ece Saygun, İrem Çiçek ve Tülin Alan’ı konuşmacı olarak Stuttgart’a getiriyor, anlattırıyor, vatandaşlarımızı bilgilendiriyor.
*
Davanın Yargıtay aşamasında, atlıyor uçağa, Ankara’ya geliyor, Yargıtay’ın bahçesinde esir subayların aileleriyle birlikte oturuyor, bekliyor. Gene tek başına... Kimse farkına varmıyor. Sessizce geliyor, sessizce gidiyor.
*
Dedim ya, hayata gülümseyerek bakıyor, görme engelini hiç önemsemiyor.
Nasıl gelip gidiyorsun tek başına diye sordum... Kahkaha atıyor, “yolu bilmediğim zaman bilenlere soruyorum, sorun yok, kör olmayanlar da yol soruyor” diyor!
*
Er Mektubu Görülmüştür kampanyasına da katılmış. Tesadüf o ki, Maltepe’den kardeşim Erdinç Altıner’in mektup arkadaşı çıktı.
*
Ve, yukarda da anlattığım gibi, bu sefer adalet nöbeti için geliyor, sessizce oturuyor, sessizce gidiyor. Doğrusunu isterseniz, kendisine telefonla ulaşmamdan da pek mutlu olmadı, “abartılmasın lütfen, matah değil, yurttaşlık görevimi yaptım, hepsi o” diyor.
*
“Sadece subaylara değil, hepimize atılmış bir iftiradır bu, subaylarımızı hapse tıkarak Türkiye’ye neler yapmaya çalıştıklarının farkındayım, bunu bile bile kılımı kıpırdatmadan oturamam, çocuklarımın yüzüne bakamam, helal süt emmiş insanlar böyle bir adaletsizliğe duyarsız kalamaz” diyor.
*
Görenler, görmemek için gözlerini yumarken... Görme engelli yurtsever, gönül gözüyle işte böyle görüyor.
Saat 15 suları.
Hava yağmurlu.
Ayaz, ısırıyor.
Avukat Şule Nazlıoğlu Erol’un başlattığı adalet nöbeti, hafta sonu tatili, gece gündüz demeden devam ediyor. Mahkeme pazartesi sabahına kadar kapalı, binada kimse yok, olsun, ellerinde bayraklarıyla sessiz şekilde bekleyişlerini sürdürüyorlar. O sırada... Kalabalığın önünde bir midibüs duruyor. Mamak askeri cezaevi önündeki sessiz çığlık eylemine katılanlar, servis ayarlamış, sessiz çığlık’tan adalet nöbeti’ne gelmişler. Esir subayların eşleri, çocukları, iniyorlar. En son, genç bir adam iniyor. Tek başına. Siyah güneş gözlükleri var. Yardım rica ediyor. Elinden tutup, bir sandalyeye oturtuyorlar. Görme engelli.
*
Beş dakika geçiyor, on dakika geçiyor, fark ediyorlar ki, o görme engelli genç adam hakikaten tek başına gelmiş, beraberinde kimse yok, elleri dizlerinde, ööyle oturuyor. Cübbesiyle nöbet tutan avukatlardan biri yanaşıyor, merhaba... Tanışıyorlar, “ismim Ahmet Gül” diyor, “Almanya’dan geldim, Stuttgart’tan!”
*
Evet... Görme engelli yurtsever, hafta içinde çalışıyor, hafta sonu tatil, fırsat diyor, biniyor uçağa tek başına Almanya’dan, bir günlüğüne Ankara’ya geliyor, havalimanında taksi, Mamak’a gidiyor, sessiz çığlık eylemine katılıyor, oradan adalet nöbeti’ne gidecek, taksi çağırmaları için yardım rica ederken, öğreniyor ki, Mamak’tan Anayasa Mahkemesi’nin önüne servis midibüsü ayarlanmış, binebilir miyim diyor, buyrun diyorlar, biniyor, adalet nöbeti’ne geliyor, 12 saat nöbetini tutuyor, gece yarısı saat 3’te kalkıyor, yoldan taksi çevirmelerini rica ediyor, hoşça kalın diyor, biniyor, Esenboğa’ya gidiyor, ilk uçakla Stuttgart’a dönüyor.
*
Görenler, görmemek için gözlerini yumarken... Görme engelli yurtsever, gönül gözüyle işte böyle görüyor.
*
Yazarken bile tüylerimi diken diken eden bu insanlık dersini, pazartesi günü katıldığım adalet nöbeti’nde öğrendim. Sessizce gelmiş, sessizce beklemiş, sessizce gitmiş, sadece birlikte çekilmiş hatıra fotoğrafları var. Kimdir? Öyküsü nedir? Bilen yok. Sormuşlar; kim olduğum önemli değil demiş, bu asrın iftirasını sadece subaylara değil, hepimize atılmış kabul eden bir vatandaşım, hepsi o.
*
Öğrenmezsem, çıldırırım.
Allem ettim kallem ettim, Almanya’yı ayağa kaldırdım, tanıdık tanımadık herkesi devreye soktum, telefon numarasını buldum, aradım.
*
Doğuştan görme engelli.
1970, Konya doğumlu. Yedi yaşındayken ailece Almanya’ya göç etmişler. Sıfır Almancayla başladığı görme engelliler okulunu başarıyla tamamlayıp, Stuttgart Konservatuvarı’nın opera bölümünden mezun olmuş. Kendini klasik Türk müziğine ve Türk kültürünü tanıtmaya adamış. Şu anda, Ahenk Kültür ve Sanat Derneği’nin yöneticisi. Almanya’daki Türk dernekleri arasında işbirliği sağlıyor, konferanslar tertipliyor, mesela, Yıldız Kenter’i, rahmetli Rauf Denktaş’ı getirmiş. Hayata gülümseyerek bakan, mücadeleci bir insan; bir kız, bir erkek evlat babası.
*
Peki ya asrın iftirasıyla alakası? Bir esir subayın akrabası falan mı? Hayır... Orgeneral Ergin Saygun’un kalp ameliyatıyla ölümden kıl payı döndüğü dönemde, Saygun’un kızı Ece’nin twitter adresini takip etmeye başlıyor, Balyoz davasıyla böyle tanışıyor. Okudukça öğreniyor, öğrendikçe iftiraya vâkıf oluyor. Kılımı kıpırdatmadan oturamam, bir şey yapmalıyım diyor, Atatürkçü Düşünce Derneği’yle birlikte konferans tertipliyor, Profesör Şengül Hablemitoğlu’nun moderatörlüğünde, Ece Saygun, İrem Çiçek ve Tülin Alan’ı konuşmacı olarak Stuttgart’a getiriyor, anlattırıyor, vatandaşlarımızı bilgilendiriyor.
*
Davanın Yargıtay aşamasında, atlıyor uçağa, Ankara’ya geliyor, Yargıtay’ın bahçesinde esir subayların aileleriyle birlikte oturuyor, bekliyor. Gene tek başına... Kimse farkına varmıyor. Sessizce geliyor, sessizce gidiyor.
*
Dedim ya, hayata gülümseyerek bakıyor, görme engelini hiç önemsemiyor.
Nasıl gelip gidiyorsun tek başına diye sordum... Kahkaha atıyor, “yolu bilmediğim zaman bilenlere soruyorum, sorun yok, kör olmayanlar da yol soruyor” diyor!
*
Er Mektubu Görülmüştür kampanyasına da katılmış. Tesadüf o ki, Maltepe’den kardeşim Erdinç Altıner’in mektup arkadaşı çıktı.
*
Ve, yukarda da anlattığım gibi, bu sefer adalet nöbeti için geliyor, sessizce oturuyor, sessizce gidiyor. Doğrusunu isterseniz, kendisine telefonla ulaşmamdan da pek mutlu olmadı, “abartılmasın lütfen, matah değil, yurttaşlık görevimi yaptım, hepsi o” diyor.
*
“Sadece subaylara değil, hepimize atılmış bir iftiradır bu, subaylarımızı hapse tıkarak Türkiye’ye neler yapmaya çalıştıklarının farkındayım, bunu bile bile kılımı kıpırdatmadan oturamam, çocuklarımın yüzüne bakamam, helal süt emmiş insanlar böyle bir adaletsizliğe duyarsız kalamaz” diyor.
*
Görenler, görmemek için gözlerini yumarken... Görme engelli yurtsever, gönül gözüyle işte böyle görüyor.
Yılmaz Özdil - Hürriyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları