Tarih:
25.11.2014
Eşek herif
Yılmaz Özdil; Rahmetli yaşasaydı (ki, 12 sene önce kaybettik) bugün gene ters ters bakarak ama, içten içe gülümseyerek okurdu eminim, eşek herif’ini.
Henüz üniversite öğrencisiyim.Gazetecilik okuyorum.
Sokakta bi hadiseye karıştık, karşımızdaki polisti, o bize, biz onlara… Kelepçelediler. Geceyi karakolda geçirdim. Sabah olunca adliyeye götürecekler.
Dedim ki:
“Avukatımla görüşmek istiyorum.”
Komiser dedi ki:
“Burası Amerika mı lan!”
Çünkü (o zamanlar öyleydi) suçüstü yakalandığım için suçüstü mahkemesine çıkacaktım, suçüstü mahkemesinde de avukat mavukat olmazdı iyi mi.
Bindirdiler polis otomobiline, Konak’ta devlet hastanesinin önünde indirdiler, ellerim önden kelepçeli, mevsim yaz, tişörtlüyüm, kelepçelerin üstüne kazak filan atarak kamufle edemiyorum, emniyete kadar o vaziyette yürüttüler, akıllarınca ibreti alem yani… Neyse, parmak izi filan, çıkardılar mahkemeye… Ayakta duruyorum, bacaklarım titriyor. Atın içeri dese, en az iki-üç ay içerdeyiz.
Salona geldi hakim…
Şöyle ters ters baktı bana, sonra önündeki dosyaya baktı, “Sen misin bu eşek herif” dedi. Ne diyeyim, en şirin ses tonumla “Benim efendim” dedim.
“Polise vurmuşsun” dedi. “Vurdum ama, ben haklıyım” dedim. “Evladım, burası hukuk devleti, başına böyle bir iş geldiğinde karakola gideceksin, o işin hesabını bizler, savcılar-hakimler soracağız, değil mi?” dedi. “Haklısınız efendim” dedim.
“O halde tekrar soruyorum, polise vurdun mu?” dedi. “Vurdum ama” dememe kalmadı, “dur” manasında elini kaldırdı. “Oğğğlum, böyle bir şey olduğunda polise gideceksin, o işin hesabını bizler, hakimler-savcılar soracağız, anladın mı?” dedi.
Nihayet anlamıştım!
“Şimdi tekrar soruyorum, polise vurdun mu?” dedi.
“Vurmadım efendim” dedim.
Derhal seslendi daktilonun başındaki memureye, “yaz kızım…”
*
Yırtmıştım.
*
Bi kaç sene sonra, gazeteciler cemiyetinden Hasan Tahsin Ödülü kazandım. İlk ödülümdü. O hakime gittim, “Efendim ben geldim” dedim. Gene ters ters baktı, “Sen o eşek herifsin değil mi?” dedi. “Benim efendim, ödülümü getirdim” dedim. “Artık yazarak mı dövüyorsun” dedi. “Sayenizde” dedim. “Otur” dedi, çay söyledi. 30 sene geçti… Ne o çayın tadını unuttum, ne de kulağıma küpe nasihatlarını.
*
O babacan hakim olmasaydı, hayatım kaymıştı. 12 Eylül’ün hemen üstüydü, sıradan bi gençlik öfkesi yüzünden sabıkalı olacağız, okuldan atılacağız, gazetecilik falan yapamayacağız, kimbilir nereye savrulacağız. Biraz hoşgörü, biraz empati, “hukuk” denilen kavramın kanunlardan ibaret olmadığını, cezalardan ibaret olmadığını düşünen bir hakim, hayatımı kurtarmıştı.
*
Nasıl başlarsan öyle gider derler ya hani… Gazeteciliğe bir hakim sayesinde başlayabilmiştim, 30 senedir onun gibi hakimler, onun gibi savcılar sayesinde devam edebiliyorum.
*
Kalemimizi kelepçeleyip kelepçeleyip, önlerine götürüyorlar, onlar çözüyor.
*
Bakın mesela… Sözcü’de işe başladım, bismillah ilk yazımda “alavere dalavere Türk Memet nöbete”yi yazdım. Suriye topraklarını savunmak için Suriyelilerin gitmesi gerektiğini, askerlik çağındaki 500 bin Suriyeli erkek Türkiye’de gezerken, Mehmetçik’in Suriye’ye gitmesinin saçmalık olduğunu, illa gönderilecekse Bilal’in gönderilmesi gerektiğini anlattım.
*
Hakkımda suç duyurusunda bulundular.
“Hakaret ettiğimi, halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik ettiğimi, halkı kanunlara uymamaya tahrik ettiğimi, insanlığa karşı suç işlediğimi” öne sürdüler.
*
(Avukatımı aradım, “Kennedy suikastini de ben düzenlemiştim, onu unutmuşlar mı?” diye sordum, “11 Eylül’de ikiz kuleleri yıktığını da unutmuşlar” dedi.)
*
Bu suç duyurusu, Cumhuriyet’ten Milliyet’e, Radikal’den Milli Gazete’ye kadar hepsinde haber yapıldı. Irkçı olduğum, faşist olduğum yazıldı. Yandaş televizyonlardan duyuruldu. “Suçu işlediğim sabitmiş gibi” anlatıldı. Henüz hakim önüne bile gitmemişti ama, kaç sene hapis cezası aldığımı yazan bile oldu!
*
Netice?
*
Cumhuriyet Başsavcı Vekili, evrakı inceledi, savunmamı almaya gerek bile duymadı, yazıda suç unsuru yok dedi, dava açılmasına gerek görmedi. Ancak… Hadi kardeşim işinize demekle yetinmedi, kapı gibi, ders gibi gerekçe yazdı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Avusturya ve Norveç kararlarından örnekler verdi, Yargıtay kararlarından örnekler verdi, Anayasa’nın ilgili maddelerine atıflarda bulunarak, basın özgürlüğünün ne demek olduğunu anlattı. Ondan sonra, hadi kardeşim işinize, kovuşturmaya gerek yok dedi.
*
Affınıza sığınarak, uzuuun uzun yazıyorum, çünkü… Suç duyurusunu ballandıra ballandıra haber yapan tiplerin hiçbiri, suç duyurusu fos çıktı haberini yapmadı!
*
Rahmetli yaşasaydı (ki, 12 sene önce kaybettik) bugün gene ters ters bakarak ama, içten içe gülümseyerek okurdu eminim, eşek herif’ini.
Yılmaz Özdil - Sözcü
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları