Tarih:
20.04.2014
MİT yasası
Yılmaz Özdil; Yunan Konsolosluğu’ndan belge getirenlere torpil yapıp, kuyruğun en önüne alacağız.
İzmir, sıcak bir yaz günü, akşamüstü... 30’lu yaşlarda, sarışın güzel bir kadın, direksiyonda, eski yoldan Çeşme’ye gidiyordu.Otomobilin hafif sağa çektiğini hissetti, kenara yanaştı, baktı, lastiği inmişti. Hay Allah, ne yapacağım şimdi diye düşünürken, yanından geçen otomobil az ilerde durdu, geri geri geldi, sürücüsü indi, genç bir delikanlıydı, yardım edebilir miyim diye sordu. Kadın, kırık dökük Türkçesiyle konuştu, çok mutlu olurum dedi. Delikanlı stepneyi çıkarıp, lastiği değiştirirken sohbet ettiler. Kadın, Yunan’dı, İzmir Başkonsolosluğu’nda çalışıyordu. Delikanlı ise, pilottu, Türk hava kuvvetlerinde üsteğmendi. İş bitti, el sıkışıp ayrılırlarken, kadın telefon numarasını verdi, uygun olduğunuzda bir teşekkür kahvesi ısmarlamak isterim dedi. Yoldaki tesadüfle... Büyük balık yakaladığının farkındaydı.
*
Bi kaç gün sonra Alsancak’ta buluştular, kahve yudumlarken, yanlarına biri geldi, aa-aaa merhaba dedi, sanki oradan geçiyormuş da tesadüfen görmüş gibi yaptı. Oysa, bu defa, tesadüf olmayan tesadüftü... Savvas Kalenderidis’ti, kendisini Yunan Başkonsolosluğu’nun ticaret ataşesi olarak tanıttı, anadili gibi Türkçe konuşuyordu. Çünkü, ticaret micaret hikâyeydi, Yunan gizli servisinin casusuydu, rütbesi yarbaydı. Sarışın kadına yılışan salak pilotumuz, oltaya takılmıştı.
*
Alttan girdi, üstten çıktı, parayı gösterdi, pilotu angaje etti. İstenen belgeleri Kalenderidis’e aktarırsa, tatlı bir hayat sürebilirdi. Kabul etti. Küçük bi pürüz vardı... Gerçekten pilot muydu? Subay mıydı? Ya Yunan istihbaratına sızmak isteyen Türk casusuysa? Turist ayağıyla, bindirdiler yata, adı lazım değil, hava üssü bulunan Yunan adasına götürdüler. Test ettiler. Pilottu, subaydı, haindi.
*
Başladı çalışmaya... Çiğli ana jet üssünde görevli istihbarat yüzbaşı’sıyla temasa geçti. Yüzbaşı’ya sohbet dümeniyle sorular soruyor, şüphelenmeyen yüzbaşı bülbül gibi ötüyor, uçak sayıları, intikaller, hatta harekât planlarını anlatıyor, üsteğmen de bu bilgileri Kalenderidis’e aktarıp, cebini dolduruyordu. Bilahare, bir deniz astsubayını bağladı, hayati önem taşıyan telsiz frekans kodlarına ulaştı, bunları da sattı. Şahane casusluk yaptığını, kimsenin ruhunun bile duymadığını düşünüyordu. Aslında... MİT tarafından ruh gibi takip ediliyordu.
*
Çünkü, kendini playboy zanneden, film yıldızı zanneden hain üsteğmen, evliydi. Eşini ihmal ediyordu. Giyimine kuşamına bir başka önem verir olmuştu. Eve sık sık geç geliyor, bazen nöbet filan diyerek, gelmiyordu. Eşi şüpheleniyordu. Kendileri geçim sıkıntısı çekerken, kocasının kredi kartında maaşlarından fazla harcamalar olduğunu görmüştü. Takip etti. Sevgilisi olduğunu, Karşıyaka’da sevgilisine ev tuttuğunu tespit etti. Aldatılan kadın, kavga çıkarıp boşanmak yerine, memleket adına çok faydalı bir davranışta bulundu, gitti kocasının komutanına, tek tek anlattı, bu adam bu parayı nerden buluyor diye sordu. MİT... Bu sorunun cevabını bulmak için devreye girdi.
*
Ve, görüldü ki, hain üsteğmen, Savvas Kalenderidis’le temas halindeydi. MİT, bir taşla iki kuş vurmuştu... Çünkü, bu Savvas Kalenderidis denilen puşt, yukarda Allah var, kendi devleti adına işini çok iyi yapan, ele avuca sığmayan, MİT’in devamlı takibi altında olan, bir türlü kıstırılamayan casustu.
*
Anadili gibi Türkçe ve Kürtçe biliyordu. Hakkında bazı efsaneler var ama, Anadolu’dan mübadeleyle Yunanistan’a göçmüş bir ailenin çocuğu olduğu tahmin ediliyordu. Karadeniz özel ilgi alanıydı. Trabzon, Rize, Artvin, Giresun, Sinop, devamlı oralara seyahat eder, kendisini Türk vatandaşıymış gibi, Savaş Kalender adıyla tanıtır, kafası karışık gençlerle arkadaşlık kurardı. Karadeniz’den 20 genci, Yunanistan’a üniversite okumaya götürdüğünü, her ay 500 Euro maaş almalarını sağladığını biliyoruz mesela... Bugün Türkiye’de Pontus’la alakalı kitap yazanların bazıları, bizzat bu Kalenderidis’in bağladığı arkadaşlardır! Ege’de de olağanüstü çalışıyordu. Orman yangınlarındaki kibriti, elbette o çaktırıyordu. Bazen tur rehberlerini, bazen fırıncıları, bazen inşaat işçilerini satın alıyordu. Tarifesi, 500 ila 700 Euro arasındaydı. Göze batmayan sıradan vatandaşları, askeri takiplerde kullanıyordu. 1997’de Kırıkkale’de mühimmat fabrikası havaya uçtu, ortalık savaş alanına döndü, üç kişi hayatını kaybetti, bu patlamanın arkasında Kalenderidis’in olduğundan herkes adı gibi emindi, ancak, somut veri bulunamadı, suçüstü yapılamadı, dedim ya, yetenekli puşttu, yakalanamamıştı.
*
Hain üsteğmen meselesi, hiç hata yapmadan çalışan Kalenderidis’in bardağı taşıran damlasıydı... Görüntülendi, belgelendi, itiraflar alındı, üsteğmen, yüzbaşı ve astsubay şak diye tutuklandı. Normalde 4 sene görev yapması gerekirken, büyük başarısı nedeniyle 7 senedir İzmir’de bulunan Kalenderidis, vaziyeti kavramış, deşifre olduğunu anlamıştı. Aniden buhar oldu, Yunanistan’a kaçtı.
*
Gel zaman git zaman... Suriye’den kovulan Apo, döndü dolaştı, Yunanistan’ın kucağında kaldı, Kenya’daki Yunan Elçiliği’ne saklandı. Sonrası malum, üçü pilot, biri askeri tabip, beşi MİT görevlisi, 9 kişilik ekibimiz Kenya’ya uçtu, Öcalan’ı paketledi, memlekete getirdi. MİT Müsteşarı, ekibimizi kucakladı, kutladı, Çankaya Köşkü’ne götürdü. Cumhurbaşkanı Demirel, kahramanlarımızı, Atatürk’ün Pembe Köşk’teki tarihi makam odasında karşıladı. Arkalarına “TC Cumhurbaşkanı S. Demirel – 18.2.1999” yazısı kazınmış, som altından, kol saatleri hediye etti. Ve, o tarihi konuşmayı yaptı: “Sizlerle hatıra fotoğrafı çektiremiyorum, sizler çok gizli bir görevi başarıyla ifa ettiniz, şartlar, bundan sonra da gizliliğin korunmasını gerektiriyor, sizleri bir fotoğraf karesinde buluşturmanın sakıncalı olduğunu düşünüyorum...”
*
Cumhurbaşkanımız bunları söylerken... Bir başka fotoğraf karesi, dünya ajansları tarafından servis ediliyordu. Öcalan’a eşlik eden ve Nairobi Havalimanı’nda sap gibi ortada kalan Yunan Gizli Servisi albayının fotoğrafıydı. Kalenderidis’ti o!
*
İzmir’de görev yaparken, defalarca Suriye’ye giden, Bekaa Vadisi’nde Apo’yla görüşen, Yunan Gizli Servisi’yle PKK’nın kontağını sağlayan kişi, Kalenderidis’ti... Apo, ona çok güveniyordu. Aralarında sağlam bir bağ oluşmuştu. O nedenle, Yunanistan’dan Kenya’ya uçarken ve Kenya’da elçilikte saklanırken, yanında sürekli Kalenderidis vardı. Apo paketlendiğinde... Kalenderidis, MİT’e karşı ikinci yenilgisini almış oluyordu. İzmir’de enselenmiş, Kenya’da madara olmuştu.
*
Apo, İmralı’ya konuldu. Ankara’daki değerlendirmeye göre, yorgun malzeme’ydi. Yani, kendisinden artık stratejik olarak faydalanamaz haldeydi. Çünkü, tek kanallı radyodan sadece TRT dinliyordu, dünyadan haberi yoktu, iki ayda bir avukatlarıyla bazı haberler göndermek istiyor, adrese ulaşmıyor, ulaşsa da örgütten dinleyen olmuyordu. Öcalan bitmişti.
*
AKP geldi. Apo dirildi.
*
Oslo rezaleti ortaya çıktı. Ömrünü pkk’yla mücadeleye veren MİT, pkk’yla müzakereye oturtulmuştu. İmralı tutanakları ortaya çıktı. Eskiden MİT’çileri görse bi kaşık suda boğacak olan Apo, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı yere göğe sığdıramıyor, MİT Müsteşarı’nın tutuklanmasını bizzat kendisinin önlediğini söylüyordu. Cemaatin MİT’i hedef aldığını, kendisinin MİT’i savunduğunu anlatıyordu. Bilahare... Apo’nun ses kayıtları çıktı. Yasal düzenlemenin şart olduğunu, aksi takdirde, açılım görüşmelerini yapanların vatana ihanetle yargılanacağını söylüyor, akıl öğretiyordu. Şırrak... Yasal düzenleme yapıldı, müzakerelere devam edebilmesi için MİT’i koruma altına alan yasa çıkarıldı.
*
E düşünüyorum da...
Kalenderidis bu olan bitenleri seyredip, acı acı gülüyordur mutlaka, ulan diyordur, kelle koltukta amma uğraşmıştık, halbuki ne kadar kolaymış!
NOT...
Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda’yı imzalamak için bugün saat 13.00’te İzmir Kitap Fuarı’ndayız. Yunan Konsolosluğu’ndan belge getirenlere torpil yapıp, kuyruğun en önüne alacağız.
Yılmaz Özdil - Hürriyet
NOT...
Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda’yı imzalamak için bugün saat 13.00’te İzmir Kitap Fuarı’ndayız. Yunan Konsolosluğu’ndan belge getirenlere torpil yapıp, kuyruğun en önüne alacağız.
Yılmaz Özdil - Hürriyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları