Tarih:
25.01.2015
Yas’ıklar olsun
Yılmaz Özdil; Düşünenlerine pranga vuran, düşünmeyenlerin ülkesi.
Foça’dayım.Cezaevinde.
Profesör Mehmet Haberal’ı Silivri’de ziyaret ettiğimde, Profesör Tayfun Uzbay’ı Şirinyer askeri cezaevinde ziyaret ettiğimde, yurttaş olarak ne hissettiysem, Profesör Rennan Pekünlü’yü ziyaret ederken de onu hissediyorum… Utanç.
*
Profesörlerini hapse tıkan kafasız
bi ülke burası.
*
Düşünenlerine pranga vuran, düşünmeyenlerin ülkesi.
*
(Profesör Rennan Pekünlü, Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü’nde öğretim üyesiydi. Türbanlı öğrencilerin eğitim özgürlüğünü engellediği iddiasıyla hapse atıldı. Aslında “kumpas davası”ydı. Akp’yle cemaat’in henüz kapışmadığı dönemde, cemaat medyasıyla, yandaş medyanın ortaklaşa organize ettiği “algı operasyonu”ydu. Medyanın geriye kalan bölümü, türbancılarla karşı karşıya gelmemek için, sustu. Halbuki, iddialar yalandı, iftiraydı. Rennan Pekünlü üzerinden tüm akademik camiaya gözdağı verilmek isteniyordu. Türbana karşı çıkan herkesin başına işte bunlar gelir deniyordu. Akademisyenler korktu, sindi. Profesör Rennan Pekünlü linç edildi.)
*
Sekiz kişiyle aynı koğuşta kalıyor. Koğuş arkadaşlarının hangi suçlardan yattığını bilmiyor. Hiç sormamış. Umursamadığı için değil, kederlerini deşmemek için… Toplam 600 civarında mahkum var, istisnasız, büyük saygı görüyor. Herkes “hocam“ diye hitap ediyor. Arşivde çalışıyor, boşa saat tüketmiyor, madem buradayız bari işe yarayalım diyor.
*
Eşiyle her sabah kahvaltıdan sonra yaptıkları yürüyüşleri çok özlüyor. Kızının burnunda tüttüğünü görüyorum, kızından bahsederken sesi kırılıyor.
*
Nükleer karşıtı aktivist-hekim Helen Caldicott’un kitaplarını okuyor. Nükleer endüstrinin insan sağlığına zararlarına kafa yoruyor. Hapisten çıktıktan sonra, Mersin ve Sinop’a kurulması planlanan nükleer santrallere karşı faaliyet göstereceğini anlatıyor. Vatandaşları bilgilendirmek gerektiğini söylüyor.
*
“Başınıza dert açmak için yeni bir alan bulmuşsunuz”diyorum. Gülüyor. “ABD’de benim gibilere maverick deniyor” diyor.
*
Bu İngilizce kelimenin sözlük anlamı “damgalanmamış, sahipsiz dana”demek… Ama aslında “başınabuyruk”manasında kullanılıyor.
*
Hakikaten Profesör Pekünlü’yü en güzel tarif eden kelime, başınabuyruk… Sürü’ye katılmadığı için 12 Eylül’de Kenan Evren rejimi tarafından iki defa üniversiteden atılıyor. Sürü’ye katılmadığı için, Akp rejimi tarafından hapse atılıyor. Darbeci Kenan Evren’le ileri demokrasici Tayyip Erdoğan’ın ortak noktalarından biri, Profesör Pekünlü’ye eziyet etmek oluyor.
*
İleri demokrasiden sohbet ederken, laf dönüyor dolaşıyor, Yalta Konferansı’na geliyor. Profesör Rennan Pekünlü, Stalin’le Churchill arasında geçtiği rivayet edilen bir anekdotu anlatıyor. Churchill, Stalin’e “duyduğumuz kadarıyla Sovyetler Birliği’nde konuşma özgürlüğü yokmuş”diyor. Stalin “yanlış duymuşsunuz” diye cevap veriyor, “isteyenin istediği kadar konuşma özgürlüğü var, sadece, konuştuktan sonra özgürlük garantisi yok!”
*
(İyi ki cezaevindeyiz de, böyle alengirli mevzulardan rahat rahat bahsedebiliyoruz. Maazallah bunları dışarda konuşmaya
kalksak, içeri atarlar!)
*
O sırada görevli sesleniyor.
Vakit tamam.
Hapiste geçmek bilmeyen zaman, açık görüşte su gibi akıp gidiyor.
Sarılıyoruz.
Ayrılıyoruz.
*
“Cezaevi”nden çıkıp, sahte diplomalı bakan yeğenlerinin Tübitak’a yönetici yapıldığı, bilimadamı ünvanı taşıyan dekanların el etek öptüğü, Tayyip Erdoğan’a fahri profesör ünvanlarının verildiği “özgür Türkiye”ye geri dönüyorum.
*
Girişte bıraktığım cep telefonumu teslim alıyorum. Mesaj gelmiş: Çağdaşlık öncülerini, saygın profesörlerini hapse tıkarak geleceğini gömen Türkiye, yobazlık finansörü vahabi kralı için kahrolmuş, üzüntüden yas ilan etmiş.
*
Yas’ıklar olsun bu ülkeye.
Yas’ıklar olsun.
Yılmaz Özdil - Sözcü
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları